Çılgın Tanrı

699 38 8
                                    


Fort Yukon'da az sayıda beyaz adam yaşıyordu. Bunlar, uzun süredir burada yaşayan insanlardı. Kendilerine Sourdough2 diyorlar ve kendilerini böyle adlandırmaktan gurur duyuyorlardı. Bölgede yeni olan diğer adamlar için hissettikleri tek şey küçümsemeydi. Gemilerden inip kıyıya ayak basanlardı, yeni gelenler. Onlara chechaquo3 denirdi ve ne zaman bu ismi duysalar boyunları bükülür, cesaretleri kırılırdı. Chechaquolar ekmeklerini kabartma tozuyla yaparlardı. Sourdoughlarla aralarındaki o incitici fark da buydu çünkü
Sourdoughlar, kabartma tozları olmadığı için hakikaten ekmeklerini yaparken maya olarak ekşi hamur kullanırlardı.

Neyse, konuyla hiç ilgisi yok bunların. Kaledeki adamlar yeni gelenleri küçümsüyor ve onların acı çektiğini görmekten zevk alıyorlardı. Özellikle de Beyaz Diş ile namlı çetesinin yeni gelenlerin köpeklerine verdikleri zarardan ayrı bir zevk duyuyorlardı. Bir gemi yanaştığında kimse kıyıya inip eğlenceyi seyretmeyi ihmal etmezdi. Beyaz Diş'in oynadığı usta işi vahşi rolün kıymetini bilerek fırsatı anında değerlendiren yerli köpekler kadar, insanlar da dört gözle bekliyordu gösteriyi.

Hele aralarında biri vardı ki, özel zevk alırdı bu oyundan. Geminin ilk düdüğüyle birlikte koşarak gelir ve son dövüş bitip Beyaz Diş ile çete dağıldıktan sonra yüzünde büyük bir üzüntü ve kederle, ayaklarını sürüye sürüye kaleye dönerdi. Yumuşak bir Güney Toprakları köpeği, sürünün dişleri arasında ölüm feryadı atarken kimi zaman bu adamın kendini tutamayıp havalara sıçrayarak heyecan ve mutluluktan çığlık çığlığa bağırdığı bile olurdu. Ve o keskin, haris gözleri, hep Beyaz Diş'in üzerindeydi.

Bu adama kalenin diğer sakinleri, "Güzel" derlerdi. Adını kimse bilmez ve genellikle bölgede, Güzel Smith olarak tanınırdı. Adı böyleydi ama güzel dışında her şey denebilirdi ona. Onun bu ismi alması, tezatlığı nedeniyleydi. Feci çirkin biriydi. Doğa ona çok cimri davranmıştı. Öncelikle ufak tefek bir adamdı. Bu yetersiz bedenin üzerine bir de en az onun kadar küçük ve yetersiz kafa oturtulmuştu. Kafasının tepesi, iğnenin ucuna benzetilebilirdi. Esasen "Güzel" ismini almadan önce, çocukluğunda ona "İğnekafa" denilirdi.

Kafasının tepesi, arkadan belli bir eğimle doğrudan boynuna iniyor, önde ise keskin bir açıyla düşük ve fazlasıyla geniş bir alınla birleşiyordu. Doğa, alnından başlayarak, cimriliğinden pişman olmuşçasına Güzel Smith'in bütün organlarını müsrif bir elle dağıtmıştı. Kocaman gözleri ve o gözlerin arasında, iki koca göz sığacak bir açıklık vardı. Yüzü, vücudunun diğer kısımlarına göre olağanüstü büyüktü. En lüzumlu bölgeyi iyice açığa çıkarmak için Doğa ona devasa bir fırlak çene vermişti. Geniş, ağır ve dışarı çıkıktı; göğsünün üzerine düşmüş sanılacak kadar aşağıda duruyordu. Çenesinin bu görüntüsünün, böylesi büyük bir yükü gereğince taşıyamayan ince boynunun dik duramaması yüzünden meydana gelmesi de ihtimal dahilindedir.

Onda yırtıcı bir azim olduğu izlenimi uyandıran da işte bu çeneydi. Ama eksik bir şeyler vardı. Belki mesele eksiklik değil, fazlalıktı. Belki de çenesi fazla büyüktü. Ne olursa olsun, bu yanlış bir izlenimdi. Çünkü Güzel Smith, dört bir yanda tabansızların en beteri, sümüklü korkakların en zayıfı olarak bilinirdi. Onu anlatmayı, dişlerinin büyük ve sarı olduğunu ve diğer insanlarınkinden daha iri olan iki köpek dişinin, gerçek köpeklerin dişleri gibi ince ve sıkı dudaklarının arasından göründüğünü belirterek tamamlayalım. Gözleri, sanki Doğa Ananın pigmenti kalmamış, onun yerine elinde ne renk kaldıysa onları birbirine katmış gibi sarı ve bulanıktı. Seyrek, düzensiz uzamış, rüzgârdan uçuşan kumların orada burada kümelenmesine benzer şekilde demet demet kafasından çıkan saçları ve yüzünden fışkıran kılları da aynı renkti; çamurlu ve kirli sarıydı onlar da.

Beyaz DişWhere stories live. Discover now