44 - Ayna

7.5K 681 109
                                    

Herkese uzun bir aradan sonra merhaba diyorum. Sizi çok beklettim. Bunun için özür dilerim. Fakat yazarınızı  hayatındaki iniş çıkışların, hikayelerini etkilenmesini hiç bir okuyucumun isteyeceğini sanmıyordum.

Ara vermek iyidir.
Fakat geri dönmek çok daha iyidir😏

Bu bölümü iki parçaya böldüm. En kısa zamanda diğer bölümü de yayınlayacağım.

Söz verdiğim gibi bu bölümün ithafı da turkuaz_okyanus a gidiyor...

İyi okumalar dilerim 😘

Satır arası yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. Çünkü hepinizi çok özledim.😍

Yazardan nöt: Yeldaya çok kızmayın. Kızım sonuna kadar haklı 😒

🌙

Gözlerimi, boşluğuna aşina olduğum çayırda açtım yeniden. Çayırın içini geniş gövdesi ile tamamen dolduran hayat ağacına gözlerimi çevirip, ciğerleri yakacak derin bir nefes aldım. Belki de bu ağacı, çayırı, ciğerlerimi patlatırcasına çekebildiğim bu temiz havayı hayatım süresince bu son görüşüm, hissedişimdi. Bütün o sessizliğin ve boşluğun içinde durup ciğerlerime bir kez daha derin bir nefes çektim, gözlerimi kısa bir süre kapadım. Ardından o masmavi, engin göğün altında ne kadar önemli bir o kadar da önemsiz olduğumu hissettim.

Gözlerimi yeniden araladığımda tüm endamıyla önümde dikilen ağaca baktım yeniden.

Tüm ailemi, soyumu, gerçekleri, geçmişi ve gelecekte yakın bir tarihte patlak verecek olan savaşı içeren en küçük bilgi kırıntısına ulaşabilmemiz için kendi arzusu ile isteğime süzülmüştü. Hayatın sonsuz gücünü damarlarıyla ölümsüz dünyadan alıp, ölümlü dünyaya yollayan ağaç.

Boynumda hissettiğim hafif bir nefesle, Aktanın da yanımda olduğunu hatırlamam, bu bıçak kadar keskin düşüncelerimden sıyrılmama neden oldu.

Ona kızgın mıydım veya kırgın? Tüm geçmişini, hatta şu anını bile benden gizleyen adama gerçekten gücenmiş miydim?

"Yelda ne düşünüyorsun?" diye mırıldandı Aktan kollarını arkamdan belime sarıp, ellerini karnımda sıkıca kenetledi. Sırtım onun kaslı göğsüne değince, ciğerime sıkışıp kalan minik bir hava zerreciği ağzımdan hızla firar etti.

Gözlerimi, hayat ağacının hissedemediğim bir rüzgarla savrulan dallarından çekmeden "Hiç bir şey." diye fısıldadım ona doğru

"Hiç bir şey düşünmüyorum Aktan. Hissetmiyorum. Soru sormayı kes. İşimize odaklanalım." diyerek beni saran kollarından sıyrılıp, hızla ağaca doğru adımlamaya başladım. Bana dokunduğu her saniye düşünme yetimi kaybettiğimi hissediyordum. Sanki en küçük dokunuşu bile benim düşüncelerimi narkoz yemiş bir hasta gibi uyuşturuyordu. Kokusu ise aklıma süzülen düşünceleri etkisiz hale getirecek bir antibiyotik gibiydi.

"Yelda." diye adımı seslendi Aktan arkamdan. Adımlarımı daha da hızlandırıp, ağaca doğru ilerlerken onun adımı seslenen tok sesini duymamazlıktan geldim.

Bu işte beraberdik. Mühür'ün hala tam olarak nasıl işlediğini çözemesek de, birlikte daha güçlü olduğumuzu ikimizde hissediyorduk. Peki o neden beni ekarte ederek bir şeylere ulaşma çabası içindeydi hala? Birlikte daha iyiye, daha güçlü olmak için çabalarken neden o benden ayrı düşmek istiyordu?

İçimi, zehirli bir duman gibi saran nefesimi zorlukla ciğerlerimden sökerek, temiz havaya saldım. Benim neler hissettiğimi biliyordu. Sadece neden böyle hissettiğimi bilememenin sıkıntısı ondan bana yansıyarak damarlarımda sinsi bir yılan gibi geziyordu.

Rüyada SaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin