13 ❀ 'Fire' × Part 3

4.7K 447 99
                                    

The Rose - Baby

Yıllar önce bir şekilde tanışmıştı Jimin ve Taehyung. Henüz çok küçüklerdi. Jimin bir derenin kenarında oyun oynarken, Taehyung onun yeteneklerini görüp, şaşırmıştı. Daha önce böyle bir şey olduğunu bilmiyordu. Sadece ateş bükebilen insanlar var sanıyordu. O gün uzunca sohbet etmiş ve birlikte oynamışlardı. Günün sonundaysa duydukları tek şey, birbirlerini bir daha göremeyecekleriydi. Onlar düşmandı ve öyle kalmaları gerekiyordu.

"Buraya gelmeye," dedi Taehyung. "Nasıl cüret edersin?"

Jennie, partide Jimin'i konuğu olarak çağırdığını açıklayınca insanlar o gece daha nasıl bir sürprizle karşı karşıya kalabileceğini düşünmeye başlamışlardı. Gizem dolu bir geceydi. Taehyung o kadar sinirlenmişti ki, balo o an sona erdi. Herkes nöbetçilerle birlikte dışarıya çıkarılırken kocaman salonda sadece Jimin ve Taehyung kalmıştı.

"Sana bir soru sordum, Jimin." dedi Taehyung sertçe. Gözlerinden ateşler fışkırıyordu. Gören herkesin korkacağı bir görüntüydü bu ama Jimin ifadesizce Taehyung'u izlemeye devam ediyordu.

"Beni kız kardeşin davet etti." dedi sonunda. "Hem Jisoo bu baloya katılabiliyorsa, benim de katılmam sorun olmaz diye düşündüm."

"Bu olayın Jisoo ile alakası yok."

"Hayır," dedi Jimin. Artık o da sinirlenmeye başlıyordu. "Her şeyin en başından beri Jisoo ile ilgisi var. Bana Jisoo'yu geri vereceksin."

"Neden sana onu vereyim? Tekrar gidip bir odaya kapatasın diye mi?" dedi Taehyung hafifçe gülerken. Jimin sinirden çenesini sıkmıştı ve Taehyung'a bir yumruk atmamak için zor tutuyordu kendini. "O artık benim. Bu saraydaki her şey gibi."

Jimin sakin olmaya çalışarak Ateş Krallığı'nın veliaht prensine doğru adım attı. "Tüm dünya Su Krallığı'nın prensesinin burada olmasını saçma bulacak, onlara nasıl bir açıklama yapacaksın."

"Ne diyceğim biliyor musun?" Taehyung da geri çekilmeden ilerlemiş tam Jimin'in önünde durmuştu. "Diyeceğim ki, Su Krallığı'nın zavallı prensesini acımasız ailesinin pençelerinden kurtardım." Sonra duraksayıp Jimin'in gözlerinin içine baktı. Orada yerleşmiş olan pişmanlığı görmek dudaklarının kıvrılmasına neden olmuştu. "Bu yeterli, değil mi?"

"Taehyung-"

"Cesur değilsin, Jimin. Cesur olsaydın gerçekten sevdiğin tek insana sahip çıkardın. O da benim kollarımda olmazdı."

Jimin derin bir nefes alıp yumruklarını sıkarken Taehyung odanın çıkışına doğru ilerledi. "Adamlarım sana eşlik edecek. Bir daha buraya adımını atma. Seni öldürmekten çekinmem."

***

"Abi, bunu yapamazsın!"

"Kapa çeneni." Taehyung sinirle karışmış hayal kırıklığı dolu bakışlarını Jennie'nin üzerinde gezdirdi. Genç kızı bodrum kattaki mahzenlerden birine hapsetmiş, çıkmak için gücünü kullanamasın diye ellerini duvara zincirletmişti. "Sen benim öz kardeşimsin. Bana bunu nasıl yaparsın? Bu nasıl bir hainlik Jennie?"

Jennie yutkunarak Taehyung'a baktı. Genç kızın gözleri dolmuştu. Ve pişman olduğu çok belliydi. Kısa süreli bir cesaretle Taehyung'a karşı gelebileceğini düşünmüştü. Elbette, bu çok büyük bir hataydı.

"Lütfen," dedi zorlukla. "Beni burada bırakma."

Taehyung iç çekerek gözlerini kapattı. O da bunu yapmayı istemiyordu ama bu itaatsizliğin de bir bedeli olmalıydı. Kardeşleri de dahil herkese karşı otoritesini ancak böyle sağlayabilirdi.

"Muhafızlar," dedi. "Ben ikinci bir emir verinceye kadar Jennie buradan dışarıya adımını atmayacak."

Jennie pes ederek yere çöküp, ağlamaya başlarken Taehyung son bir kez ona bakmış ve dışarıya çıkarak kapıyı kilitlemişti.

***

Jungkook ellerini saçlarının arasından geçirdi ve koridorda ilerlemeye devam etti. Dün gece Lisa'yı görmüş ve onunla özlem gidermişti. Bu, onu çok mutlu etse de asla tahmin edemeyeceği olaylar yaşanmıştı. Ablasının Jimin'i baloya davet edişini hatırladıkça kanının donduğunu hissediyordu. Taehyung'un Jimin'den ne kadar çok nefret ettiğinin farkındaydı.

Genç adam adımlarını merdivenlere yönlendirdi. Jennie'nin bodrumdaki mahzenlerden birinde olduğunu biliyordu. Onu oradan çıkaramayacak olsa da, en azından kontrol etmek istemişti. Bodrum katın loş ışıklarla bezenmiş koridorunda yürüdükten sonra, sağa döndü ve Jennie'nin olduğu odanın önünde durdu.

Kapıda bekleyen muhafıza ufak bir işaret vermişti ve kapı ardına kadar açılmıştı. Jennie yerde oturuyordu. Elleri hala kalın kelepçelerle bağlıydı ve Jungkook karanlık olsa bile bileklerinin kızarıp, yara olduğunu fark edebilmişti. Fazlasıyla ağlamış görüyordu. Dudakları ve gözleri şişmişti.

"Jennie," diye mırıldandı Jungkook.

Jennie kardeşinin sesini duyar duymaz hafif aralık olan gözlerini kocaman açmış ve Jungkook'a büyük bir umutla bakmıştı. "Jungkook.. Beni buradan çıkarmaya mı geldin?"

"Henüz değil," dedi Jungkook iç çekerek. "Ama Taehyungla konuşacağım."

Jennie sadece kafasını onaylar biçimde aşağı yukarı sallamıştı. "Bir şeye ihtiyacın olursa görevlilere söyle, bana haber verecekler."

Jennie cevap vermemiş, gözlerini kapatarak kafasını duvara yaslamıştı. Jungkook omuzlarını düşürerek odadan çıktı. Taehyung'un böyle saçma işler yapmasından nefret ediyordu. Sinirli bir biçimde meridvenleri teker teker çıktı. Taehyung ile görüşecek ve bu konuyu çözecekti.

Taehyung'a ait tahtın bulunduğu salona haber vermeye gerek duymadan girdi. Taehyung tahtında oturuyordu, karşısında ayakta dikilen başka bir adam vardı.

"Jungkook," dedi Taehyung. "İyi ki geldin. Ben de tam Kim Seokjin ile görüşüyordum. Senin yakın bir arkadaşın olduğunu söyledi."

Jungkook kaşlarını çatarak bir Taehyung'a bir de Seokjin denilen adama bakıyordu. Bekleyin.. Bu Hava Krallığı'nın eski veliaht prensi değil miydi?

"Ee Kook," dedi Taehyung kardeşinden bir cevap gelmeyince. "Onu tanıyorsun değil mi?"

"Tabi," dedi Jungkook kendine gelerek. "Kendisi çok yakın dostum olur. Onu elbette tanıyorum."

×××

Acaba JK ne yapıyor dırırırırım~~~

Size harika bir haberim var, BTS 18 Mayısta 15 şarkılık bir albümle comeback yapıyor❤❤👑👑👑

pied piper ❅ bts•bp ✓Where stories live. Discover now