"Bunun geri dönüşü yok, biliyorsun değil mi çocuk?" dedi, doğu diyarlarından gelen büyücü.
Gözleri anlık bir endişeye düşse de toparlandı esmer. "Evet." diye cevap verdi.
"Evet, biliyorum."
~~~~~~~~~~~~~~~
Harry Potter.
Seçilmiş Çocuk.
Sağ Kalan Çocuk.
Harry bu lakaplardan nefret ediyordu. Sıradan bir büyücü, hatta sıradan bir insan olmak için her şeyini verirdi. Sırf bu yüzden alnındaki şimşek izini yok etmek için denemediği yol kalmamış, en sonunda başında bir bandajla kendini hastane kanadında bulmuştu.
"Yaralı kafa!"
Ah, bir de bu vardı tabii. En sevmediği lakaplar sıralamasında açık ara başı çekiyordu. Draco Malfoy'un söylemesi de bu birincilikte epey önemli rol oynuyordu.
"Defol git başımdan, hayalet."
An be an Draco'nun yüzünün düşmesini izlerken, kendi dudaklarında alaycı bir gülümseme hayat buluyordu. Hayalet ismi, Malfoy'un nedense tahammül edemediği bir lakaptı. Ve bunu bilerek kelimeyi söylemek ayrı bir zevk veriyordu.
Aslında yalan sayılmazdı, bembeyaz teni, uçuk sarı saçlarıyla hayaleti andırıyordu.
"Hayaletlerin bile anne-babası var, seninkiler nerede Potter?"
Ah, unutmadan. Sözleriyle de zehirli bir yılanı andırıyordu.
"En azından ölene kadar benimkiler beni seviyordu Malfoy, sen en son ne zaman sevildin?
Alaycı cümlesinin yaptığı etkiyi beklemeden arkasını dönerek odasına ilerlemeye başladı. İki gencin de gözlerinden dökülen yaşlar, sözlerin tam yaradan vurduğuna işaretti.
Aynı zamanda bu sözler, Harry'e Voodoo büyüsünün ilk seansına gitmek için yeteri kadar cesareti vermişti.
Karbon prodüksiyon gururla sunar!