Kazanmak İçin

262 27 0
                                    

Bilge ;

Serumun damlama sesinden başka bu bembeyaz odada tek ses yoktu. Arada Daniel'ın acı ile inlemeleri dışında. Ağrı geldiği zaman yatağın içinde iki büklüm olup cenin pozisyonuna geçiyordu, ilk geldiğimiz gibi dakikalar sürmüyordu ama yinede onu perişan baygın hale getirmeden gitmiyordu.

O an aklıma geldiğinde hala kalbim ağzıma geliyordu. Nasıl olduğunu anlayamamıştım bile yere yığılmasıyla aklım başımdan gitmişti. Ozan yanımızda olmasa onu bu acile bile getirebilmem mümkün olamazdı. Önce midesini tutmuş, sonra aniden kusmaya başlamıştı. İki büklüm olup yere yığıldığında bilincini çoktan kaybetmişti.

Mine acil ambulan ararken, çevredeki insanlar meraklı bakışlarla etrafımızda bir halka oluşturmuşlardı. Ozan hemen onun yanına oturup klinik uygulamada öğrendiğimiz hayat kurtarıcı manevralar yapıp müdahale etmese, sanırım bu oda yerine morgda bekliyor olabilirdik. Düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum.

Sonraki anlar aklımda silinik nasıl o ambulansa bindik acile nasıl girdik hatırlamıyorum. Ona hemen müdahale ettiler, doktorların  sorularına cevap veremiyordum, kimi arayacağımı şaşırmıştım. O anda tesadüf eseri Daniel'ın telefonu çalmış babası aramıştı ve Ozan olan biteni anlatınca İstanbul'daki doktoruna haber verilmişti.

Onun talimatlarıyla Daniel ilaçlarını almış biraz rahatlayabilmişti. Yarın ilk uçakla İstanbul'a sevk edilecektik. Onun başındaki sandalyede otururken terden ıslak alnına düşen saçlarını çektim. Yüzü çok solgun kaşları sürekli kasılmalardan çatıktı. Arada ağzından bazı iniltiler çıkıyordu. Geldiğimizden beri hiç kendine gelip konuşmamış, bilinci açılmamıştı.

Hemşire gelip serumunu değiştirirken Daniel aniden yana dönüp kusmaya başladı ve durumun en kötüsü olmaya başlamıştı. Koyu kırmızı kan kusuyordu. Hemşire hemen acil butonuna basıp Daniel'ın pozisyonunu düzeltti, kusması bitince onu yan yatırıp nefes alması için başını rahat bir pozisyona aldı.

Onun yanına doktorlar koşarak müdahale etmeye çalışırlarken ben sadece buzdan bir kütle gibi odanın bir köşesine sinmiş olanlara seyirci kalıyordum. Kimse beni görmüyordu, bense ondan başkasını göremiyordum. Yanaklarım sırılsıklam olmuştu, ağlıyordum ama yaşlar nasıl akıyordu hissedemiyordum. Hislerim alınmış gibiydi, ona hissettiğim acı haricindeki. Kalbimi mutfak tezgahında milim milim kesiyorlardı ve ben sadece bakabiliyordum.

Onu başka bir sedyeye alarak, götürdüler. Ne kadar bir süre öyle kaldım bilmiyorum. Yüzüme ani dökülen suya gösterdiğim refleksle kendime gelebildim. Mine'nin yüzü allak bullak olmuş bana bakıyordu, yalvaran sözlerle

"lütfen Bilge burada olmaz, yapma kendine gel, onun bize ihtiyacı var. Ne olduğunu bilmiyorum ama içtiği bir şeyden olmuştur, midesini yıkarlar geçer."

"geçmeyecek" dedim, dilimdeki soğukluğa bende inanamamıştım halbuki içim cayır cayır yanıyordu. yerde biraz önce ondan çıkan onun kanına bakıyordum, Mine gözümden akan yaşları silerken;

"geçecek tabi ki sen merak etme toparlayacaklar" başımı çevirip ona baktım, hiçbir şey bilmemek ne kadar güzeldi, bilmemek mutluluktu.

"geçmeyecek Mine, acil nakil olması gerekiyor, ona bir karaciğer lazım, uzun zamandır reddediyormuş Mine, sadece bekliyor Mine, zamanın dolmasını bekliyor."

Mine dediklerimin ağırlığıyla yüzü ölü gibi solgunlaşırken, o da benim gibi ağlamaya başladı. Bana konuşuyordu biliyorum, iyi olabileceğinden herşeyin iyiye gidebileceğinden bahsediyordu ama duyamıyordum Mine ne seni ne kendi sesimi, kapanıp kalmıştım, sıkışmıştım yine, içimde bir yerlerde karanlık bir sis çaresiz bir kaybetme duygusu sarıyordu bilincimi.

BAŞLANGIÇDonde viven las historias. Descúbrelo ahora