Bölüm 2

1.5K 83 128
                                    

Keyifli okumalar 🎶

Yorum ve vote atmayı unutmayın. ❤️

Yoongi'nin ağzından:

Şaşkınlıkla karşımda çıldırmışcasına ağlayan bebeğe bakıyordum. Çöp konteynırının arkasına sadece bir kundağa sarılarak bırakılmış, sarı kundağından ellerini çıkarmış amansızca çırpınırken üstünü daha çok açmayı başarmıştı.

Şaşkınlığımı daha üstümden atamadan konuşma sesleriyle irkildim ve bebeğin yanına eğildim.

"Sus, sus" diye sessizce kızıp elimle ağzını hafifce kapadım.Bu bebek hemen susmalıydı yoksa birazdan ölecektik.
Deli mi bu? Ölmeye çok meraklıydı heralde. Elimle kapamama rağmen gram eksilmeyen ses yüzünden ölmeye asla niyetim yoktu.

Yere bıraktığım çantayı elime alıp "Sen" diyerek işaret parmağımı yüzüne doğrulttum. "Ölmek istemiyorsan susmalısın." dedim.

Sanki bana inat ağlaması daha da çok çoğalan bebeğe omuz silkip "İyi sen bilirsin." dedikten sonra koşmaya başladım.

Ayağı kalktım sesleri duymuş olacaklar ki karanlık olmasına rağmen ateş etmeye başlamışlardı. Mermileri boşa harcamamak adına yanında bulunduğum büyük binanın gölgesine sığınarak koşuyordum. Fakat bunca silah sesine rağmen en net duyduğum şey sadece ağlama sesiydi. Bu ses o minicik bendenden nasıl çıkardı ki...

Desibeli uzaklaştıkça azalmak yerine daha çok artıp kulaklarımı tırmalayan sese daha fazla dayanamayıp olduğum yerde durdum. Oflayarak sol elimi saçlarıma götürüp karıştırdım. Şuan yapacağım şeyden pişman olacağımdan çok emindim. Emindim emin olmasına ama sese direnemediğimden geri dönüp konteynırın yanına koşup boşta olan sol elimle kucağıma aldığım ses yığını ile bugün kaçıncı kere koştuğumu bilmediğim -ki koşmaktan nefret ederdim- yolu gerisin geriye dönüp tekrar koşmaya başladım.

Bu ses yığını ile saklanmak imkansız olduğundan tek çare koşmaktı. Ahh koşmaktan cidden nefret ediyordum.

Bir süre sonra kesilen silah sesleri ile koşmayı bırakıp yüremeye başladım. Kucağımdaki ses yığınından ses gelmediğini yaklaşık otuz saniye sonra farkına varmıştım.

Vurulmuş olabilme endişesi ile kulağımı direkt ağzına götürdüm. Nefesi çok düzenliydi uyumuşmuydu yoksa? Neyse ne en azından sesi yoktu. Telefonumu iki elimde dolu olduğundan zorlansamda cebimden çıkarabilmiştim. Telefonun ışığını açıp direk suratına tutunca rahatsız olmuş olacak ki suratını buruşturarak gözlerini açan minik bedene baktım. Gülümsemişti. O an için mutlu olmuştum onu orda bırakmadığım için mutlu olmuştum. Ne yazık ki mutluluğum o kadar kısa sürmüştü ki çünkü yeniden çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı. Nefret etsem de yeniden koşmaya başlamıştım. Evet koşarken gayet sessizdi. Hatta uyuyordu bile.

Ben delicesine onun yüzünden koşmak zorundayken onun kucağımda uyuması sinirlerimi daha da bozmuştu.

***

Sonunda anlaştığımız yere geldiğimde sadece bir siyah araba görmüştüm. Arabanın kapısını açtığı anda söylenmeye başlayan Hoseok

"Hyung nerdesin sen? Telefonunu da açmadın." diyerek bana yürüyordu ki kucağımdaki uyuyan ses yığınını görüp daha konuşmama izin vermeden tekrar konuşmaya başlamıştı.

"Bu ne?"

Ne gibi gözüküyordu oradan bilmiyorum ama biraz daha kucağımda uyumaya devam ederse yorgunluğum ve sinirime yenik düşüp onu karşımda bulunan uçurumdan aşağı atacaktım.

Mercy | MYGWhere stories live. Discover now