3-

43 1 8
                                    

BÖLÜM 3 'GEÇ-me-MİŞ'

"kadın gökkuşağıydı, adam renk körü"

Pes etmek... ne kadar kolay bir kelime ,belki de yirmi yıllık hayatını ve yaşadıklarını saliseler içinde bitirmek, kadın bekliyordu uçurumun kenarında, tek bir rüzgar, ayağının altındaki taşları oynatacak, önündeki sonsuzluğa onu kavuşturacak. Yapamadı kendinde o cesareti bulmadı belki de. Yere yığıldı dizlerinin üstüne bıraktı kendini, göz yaşları usulca yanaklarından akarken yaşlar çenesinden yavaşça yere, taşların üzerine düştü. Bir hıçkırık koptu dudaklarından, onu en çok acıtan 'ölememek' değildi 'ölmek isterken yanında birisinin olup elini tutmamasıydı' artık kadın hıçkırıklarını tutamaz hale geldi ve haline belki de yüzlerce kez lanet etti. Sinirden, mutsuzluktan, yalnızlıktan, sevgisizlikten ve acıdan hepsini içinden atarcasına çığlık attı.

"acıtıyorsa eğer geçmiş; geçmemiş demektir"

Kadın gözlerini araladığında keskin bir koku burnuna dolmuştu gördüğü şey ile koşturarak lavaboya gidip midesinde ne var ne yok boşalttı. Aynaya baktığında burnundan aşağı dudağına doğru kurumuş olan kanı gördü öğürmemek için kendini zor tuttu yüzüne defalarca su çarptı anca kendine gelebildi, lavabodan çıktığında yatağa doğru baktı yastık kan içindeydi kadın 'bu da neyin nesi böyle' diye düşünmeden edemedi. Kadın kendini rahatlatmak amacıyla sıcak bir banyo ihtiyacı duydu elbisesini askısını tutup yavaşça bacaklarından aşağı kaymasına izin verdi, aynaya baktığında kendisini göremiyordu, beyaz teni daha da beyazlaşmış ve solmuş, göz torbaları çoğalıp belirginleşip morarmıştı. Kısacası 'çökmüştü' artık aynasındaki yansımasına dayanamayıp bakmadı, küvetin sıcak suyunu ayarlayıp dolmasını bekledi o arada da iç çamaşırlarını çıkarttı, küvete baktığında dolmuştu, ilk önce bacaklarını yavaşça suya soktu sonrada tüm vücudunu suyun ele geçirmesini izin vermişti ki aradan daha beş dakika geçmeden odasını kapısından kırılırcasına bir açılma sesi girdi, kadın telaşla küvetten çıkıp üzerine havlu geçirdi kapının kulpuna uzanıp banyodan çıktı ve karşısında telaş içerisinde bir oraya bir buraya hızlı adımlarla yürüyen adamı görmesi bir oldu, kadın adama şaşkın ve anlamamış gözlerle bakarken, adam en sonunda kadını gördü ve koşturarak sarıldı, bedenleri birbirlerine yapıştı, öyle bir oldular ki; tek bedende iki kalp. Kadın kafasını yavaşça kaldırarak "neden bu kadar telaşlandın? Ne oldu?" dedi sakinleştirici bir ses tonu ile, adam gözlerini kadının gözlerine sabitledi "bak ben gerçekten bilmiyordum özür dilerim onu görünce öyle tepki vereceğini bilseydim o herifi buraya getirmezdim" dedi adam, kadın adama anlamamış gözlerle bakıyordu "anlamadım? gerçekten" dedi kadın adama doğru, adam korktu "emin misin? Dünü hatırlamaya çalış lütfen" dedi adam, kadın düşündü dün yoktu, boştu, karanlıktı. "yok ki, karanlık" dedi kadın, adamın gözleri yavaşça yatağa kaydı, yastığın her tarafı kandı, bir hışımla yüzünü kadına çevirip konuştu "neden yastıkta kan var?" dedi, kadın "bilmiyorum kalktığımda etrafta keskin bir koku vardı ilk başta anlamamıştım ne olduğunu, sonra aynaya baktığımda burnumun kanadığını gördüm kandan iğrendim ve biraz kustum, sonra anladım o kokuda kanmış" diye mırıldandı kadın adam ağzını açmış konuşacaktı ki kapının açılması buna engel oldu, kadın gelen kişiye baktığında...zaman durdu, nefes alamadı, geçmişi hatırladı. Kadın geriye doğru sendeledi, kadının gözleri hala o'ndaydı, o kadına doğru yaklaştı, yüzünde her zamanki o sırıtışı vardı, kadın dayanamadı içindeki yıllardır tuttuğu nefreti kini bir şekilde dışa vurması gerektiğini anladı ama yapamadı çünkü anladı ona küfretse bir şey değişmeyecek bu çelimsiz vücuduyla vursa hiçbir şey olmayacak, sadece o'na baktı ve yürüyerek kapıdan çıktı merdivenleri inerken anıları tekrar gözünün önünde canlanıyordu yavaşça göz yaşları sıcak bir biçimde yanaklarından akarken gözleri buğulandı, en sonunda merdivenleri bitirdiğinde ana kapıya geldi yavaşça kapının kulpuna uzanıp kapıyı açtı, güneş ışıkları gözlerini bulduğunda canı yandı ama alışması uzun sürmedi yavaş ve sendeleyen adımlarla kapıdan çıktı sadece orman vardı biraz ilerde yeşilliklerin ve otların kapladığı bir bank gördü adımlarını oraya doğru ilerletti, ulaşıp oturdu düşüncelerine daldı 'seçim, piyano gibidir, sen doğarsın ve önüne bir sürü yaşama seçimi verilir, piyano örneği verdim çünkü, her bir nota farklıdır, sesleri bir birine benzer ama aralarında çok fark vardır, o seksen sekiz seçimden sadece bir tanesini seçebilirsin ama kötü olan da şu, bir daha asla seçemezsin; piyanoyla müzik yapabilirsin, çok güzeldir müziği ama, o müziğin güzel olması için başka notalara da ihtiyacı vardır, senin yanında kimse yok hayatını tek başına ve kötü yaşıyorsun ve aniden hayatına birisi girer birisi daha birisi, birisi ve birisi...sen onlarla hayatın güzel yanlarını öğrenirsin ya sen onlara yada onlar sana ayak uydurup o güzel müziği yaparlar, bazıları çıkar hayatından ama elbet birisi kalır ve sen o birisiyle hayatına bir sürü seçim şansı gelir, onunla ve o seçimlerle hayatını devam ettirirsin. Sonuç; hayat piyanoyla müzik yapmaya benzer, tuşlar senin elinde'

ADAM & KADINWhere stories live. Discover now