Tapınak Bekçisi

87 7 0
                                    

"Gelmeyeceğinizden şüphelenmeye başlamıştım tam da." Neil gözlerini devirdi ve iki arkadaşına ifadesiz bir yüzle baktı.

Yaşlı tapınak bekçisi sağ elini uzun cübbesinin cebine sokmuştu, üşüyor muydu yoksa aksine terliyor muydu anlamak güçtü. Seksen yıldır sakladığı o kağıt parçası sanki insanlığın kaderiymiş gibi yakıyordu avuç içini. Onu mu almaya gelmişlerdi? Buz gibi havada sırtından birkaç damla ter aşağı doğru süzülüp aktı. Yaşlı adam ürpermişti.

Meşalelerin hüzünlü ışıkları duvarlarda titreşiyordu ve yaşlı adam bunun bir son olduğunu hissediyordu. Endişeliydi ama surat ifadesini sabit tutmaya çalıştı. En azından bunu borçluydu insanlığa.

"Bir sorun mu var Bay Simon?" Louis cübbesinin başlığını indirdi, sarı saçları karışmıştı. Eliyle saçlarını gelişigüzel karıştırdı ve ön kısımları beyazlatan kar tanelerini silkeledi.

Yaşlı tapınak bekçisi kaskatı kesilmiş vücudunun gevşemesi için kısa bir dua okudu. "Yardım et Tanrım." Sessizlik uzun sürmüştü ve üç genç arkadaşın da gözleri yaşlı adama dikilmişti.

"Burada oluşunuzun özel bir sebebi var mı çocuklar?" Simon konuşmasına başlamadan önce rahatsız edici biçimde temizlediği genzini konuşmasının sonunda yeniden temizleme ihtiyacı hissettiyse de bunu kısa bir süre için erteledi.

Antony duvar kenarındaki meşalelerden birine yaklaştı ve önce sol sonra da sağ eldivenini çıkarıp pantolonunun kemer kısmına sıkıştırdı. Kıpırdayan ve en az yaşlı tapınak bekçisi kadar telaşlı olan ateşe uzattı ellerini.

"Aslına bakarsanız sizinle konuşmak istediğimiz bir konu var."

Antony konuşmaya istekli değildi o yüzden sözü Neil'in almasına seslenmedi. Louis onu yarı yolda yakaladığından beri nedense pek keyifsizdi.

"Bizim sormak istediğimiz şey," Neil soruyu uzattıkça yaşlı adamın rengi git gide soluklaştı, bayılacakmış gibi görünüyordu sanki. "Şu efsane ile ilgili."

Yaşlı adam tahta bir tabure çekip oturdu, ayakta duracak gücü kalmamıştı. Soğuk soğuk terliyordu ve cübbesinden aşağı süzülen damlalardan artık eskisi kadar şikayetçi değildi.

"Ne bilmek istiyorsunuz?"

Simon aslında biraz da şaşkındı. Neil bu tip işlere bulaşacak son kişiydi Quillon da. Onun tek tutkusu renklerdi. Efsaneler, büyülü kılıçlar, büyük bir güç... Bunlar ona göre şeyler değildi.

"Bu efsane gerçek mi Bay Simon?" Louis merakını daha fazla bastıramadı.

Yaşlı adam cübbesinin cebindeki kağıdı parmaklarının arasında çevirdi ve pürüzlü yüzeyini ve soğukluğunu hissetti. Ancak o zaman emin olabilmişti efsanenin gerçek olduğundan.

"Evet, efsane gerçek."

"Peki tüm bu insanlar, onlar haklı mı?" Louis'in göz bebekleri heyecandan irileşmişti. Bu haliyle ufak çocuklara benziyordu. "O gerçekten Quillon'da mı?"

Yaşlı adam sessizce düşünmeye başlamıştı. Alnına yerleşen üç çizgi yılların verdiği yorgunlukla belirginleşmiş adeta üç derin oluk halini almıştı.

"Bilemiyorum çocuğum," dedi Simon. "İnan bunu ben de bilemiyorum."

Antony dikkatini konuşulanlara vermekte zorlanıyordu. Aklı hâlâ Camilla'daydı. "Neden Camilla?" diye düşündü. "Bunu neden yaptın?" Neil hafifçe öksürdüğünde bakışlarını meşalenin dans eden alevlerinden zorla kurtarabilmişti, alevler sanki Camilla'nın ele avuca sığmayan özgür ruhunu simgeliyordu. "Bunları daha fazla düşünme," dedi içinden. "Düşünme."

KAYIP KILIÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin