Machiavelli

2.5K 255 17
                                    

6 NİSAN 2018

Polisler iyi insanlar. Onları görünce korkardım eskiden. Ama şimdi hepsini seviyorum. Bana çok iyi davrandılar.

Bir tanesi hariç hepsi. Göbeği büyük olan beni Serdar'ın bulunduğu odaya götürmedi. Ona yalvardım ama yine de kabul etmedi. Aslında iyi birine benziyordu ama Serdar'a çok kötü baktı.

Evet, onu görebildim bugün. Fakat uzaktan... Neler olduğunu anlamıyorum. Onu suçluyorlar. Babamla beraber gelen avukat bana sürekli sorular sordu. Kötü sorular. Serdar'ın bana zarar verip vermediğini merak ediyorlarmış. Hiçbir şey bilmiyorlar, o bana zarar vermez, biri bana zarar vermek isterse de kurtarır. Neler yaptığımızı ve benim onu çok sevdiğimi bilmiyorlar.

(Habersizm...)

Annem ise bugün daha iyiydi. Daha az ağladı ve benimle konuştu. Ona da söyledim, kimse bana zarar vermedi dedim, neden yaralanmışım gibi davranıyorlar ki?

Ona zarar vermelerinden korkuyordum ama öyle bir şey olmadı.

Avukat ve savcı olduğunu söyleyen kişiler beni bir odaya aldılar. Sana yazdıklarımın doğru olup olmadığını sordular. Tabii ki doğru, dedim. Bazen doğruları gizleyebilirim, bazen yalan da söyleyebilirim. Ama sana yazdıklarımın hepsi doğruydu. Savcı benden seni istedi. Okumak istiyormuş. Kabul etmedim çünkü yazmaya devam ettiğimi söyledim. O da fotokopi çekebilirim, dedi.

Biraz anlamsız çünkü ben yazmaya devam edeceğim. Eğer sonraki günleri okumazsa nasıl anlayabilir ki hikayemizi? Yine de kabul ettim, bunun Serdar'a faydası olacağını düşünüyorum.

"Konuşurken neden yüzüme bakmıyorsun?" diye sordu bana savcı. Ona cevap veremedim. Yanımda oturan avukat ise duymadığımı sanarak "Otistik, Sayın Savcım." dedi. "Otizimli" diye düzelttim. Savcı güldü. "Benim kuzenim de otizmli." deyip omzuma dokundu. Bana dokunmasını istemediğim için geri çekildim. Özür dileyip bir daha yapmayacağını söyledi.

(Tecrübeizm...)

Bana okul hayatımla ilgili sorular sordu. Neleri başarıp neleri başaramadığımı... Ona anlattım, ben başkalarıyla sohbet ederken zorluk çekiyorum dedim. O da zeka seviyemin gayet yüksek olduğunu söyledi. Avukat ise "ama..." deyip duruyordu. Savcı onu sürekli susturdu.

Serdar'la görüşmek istediğimi söyledim. O benim öğretmenim ve sevgilim. Savcıya böyle söylemedim ama sanırım anladı. "Ben homofobik değilim, rahat ol." dedi. Rahat olmamı istiyorsa beni Serdar'ın yanına götürmeli. Hem homofobik ne demek ki? Sözlüğe baktım ama benimle ne alakası olduğunu anlamadım. Benim Serdar'ı sevmemden neden korksun ki?

Soruları bitince beni annemin yanına gönderdi. Annem bana sarılıp "Her şey geçecek." dedi. Geçmesi gereken nedir onu da anlamıyorum. Ben eve gidip Serdar'ın da oraya gelmesini istiyorum. Babam defterimi okumamalıydı, benden izin almadı. Ben 18 yaşından büyük biriyim ve ona göre davranmalı. Savcı böyle söyledi. Yarın cezaî ehliyetim olup olmadığına bakılacakmış. Babam bana araba kullanmayı öğretmedi. Annem de öyle. Zaten ben de araba kullanmak istemiyorum. Yanlışlıkla bir yere çarparsam araba kırılır ve babam çok kızar.

Gerçi artık babam yok. Eve gelmiyor ve beni aramıyor. Onu da özledim ama Serdar'ı daha çok özledim, artık gelsin istiyorum.

Bana vurduğu için üzgün olduğuna eminim. Doğru yaptığını düşünüyor olmalı. Öğretmenlerim hep öyle derdi. "Belki ne yapması gerektiğini bilmiyordur." deyip arkadaşlarımızın hatalarını affetmemiz gerektiğini söylerlerdi. Yanlış bir şey yaptığımı düşünüyor olmalı. Öyle olmadığını ona anlatmalı.

Machiavelli de benzer bir durum yaşamış. Yaşarken söylediklerini hep yanlış anlamış insanlar. Siyasetin dinden ayrılması gerektiğini savunmuş, dinsizlikle suçlamışlar. Politikada ahlakın etkisinin olumsuz olduğunu söylemiş, ahlaksız diye suçlayıp adının anılmasını bile yasaklamışlar. Hatta ona Floransalı Sekreter demişler. Şiddeti kurucu ve yıkıcı diye ayırıp bazen gerektiğini savunmuş. Despotizmin savunucusu zannetmişler.

Yanlış anlaşılmak çok kötü... Serdar'la yaptıklarımızı da yanlış anladı babam. Onun bana zarar verdiğini sanıyorlar. Oysa beni seviyor, ben de onu. Ve sevginin zarar vermediğini hepsi biliyor.

(Love is loveizm...)

Eve geldiğimizde annem beraber yemek hazırlamamızı istedi. Ona işe gidip gitmeyeceğini sordum ve bana izin aldığını söyledi. Yanımda olmak istiyormuş, bu hoşuma gitti. Yemek yaparken hep film ve kitaplardan konuştuk. Ona Serdar'la izlediğimiz filmlerden bahsettim. Onun adını anmamı istemediğini söyledi.

Bu durum beni üzüyor, benim sevdiğim kişiyi, beni sevenler de sevebilmeli.

Yarın uyandığımda Serdar'ın gelmesini isterdim ama işimiz var. Cumartesi ve pazar günleri de zaten gelemez. Onun tatili. Pazartesi olması için çabuk çabuk yaşayacağım. Serdar'a artık babamdan korkmaması gerektiğini söylemek istiyorum. Babam eve gelmediğine göre onun boşluğunu doldurabileceğini bilmeli.

(Doğa boşluk kabul etmezizm...)

SortiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin