👑2👑

28 4 3
                                    

Prenses tören alanına girdiğinde bütün gözler onun üstündeydi. Amicitia arabasından inerken alandaki herkes reverans yapıyordu. Yalnızca tek bir kişi gözlerini prensesin üstünden alıp reverans yapamamıştı. Bu gözler Justus'a aitti.

Justus ne yaptığın farkına varıp reverans için eğilene kadar, prenses kraliyet gölgeliğine geçmişti. Arkadan gelen diğer arabada kral ve kraliçe vardı. Onlar da reveranslar eşliğinde gölgeliğe geçtiğinde törenin başladığını belirten harplar çalınıyordu.

Kraliçe Anaxarete konuşmasını yapmak için daha yeni oturduğu altın kaplama, kızıl kumaş tahtından kalktı. Etrafında duran büyücüler kaybolup, arenanın etrafında belirmeye başladılar. Justus merakla olanları izliyordu. Bugünden sonra onlardan biri olma ihtimali vardı, bir büyücü olma ihtimali.

Kraliçe konuşmasını yapmaya başladı; ''Selamlar, güzel halkım! Bugün buraya yılın en önemli törenini gerçekleştirmek için toplandınız. Eminim ki hepiniz törenin gidişatını biliyorsunuzdur. Fakat benim yine de anlatmam gerekiyor.''dedi gülümseyerek. Arenanın diğer tarafına doğru yürürken konuşmaya devam etti; '' Bilirsiniz, ziller çalınca hızla sonraki zile kadar, iki zilin arasında yaklaşık beş saatlik bir süreniz olacak, kraliyet ormanına gidip ankaların gözyaşlarını almanız gerekecek. Gözyaşını aldığınız ankanın külünü toplayıp buraya gelecek ve törenin sonrasında külleri kraliyet ormanının etrafında bulunan kaselere dökeceksiniz.'' dedi kaseyi alıp havaya kaldırarak. ''Sonrasında ise prensesimiz Amicitia, benim ankamın gözyaşını içerek tahta geçecek.''

Büyük bir kafesin önünde duran tahtına oturup konuşmaya devam etti.

''Tören sonrasında hepiniz yeteneklerinizi geliştirmek için akademiye yollanacaksınız. Bir yıl sürecek eğitim sonunda hepiniz, gözyaşı içenlerden bahsediyorum, krallığımızın en önemli konumlarında yer alacaksınız.''

Kafesin üstünde yer alan saat çalışmaya başladı.

On dakika.

Herkes ormana doğru yürümeye başladı.

Beş dakika.

Herkes telaşlanmaya başladı.

İki dakika.

Kraliçe ayağa kalkıp duvarı açmaları için muhafızlara işaret verdi.

Bir dakika.

Herkesin gözü saatteydi, koşmak için hazırlardı.

Süre dolduğunda herkes yerinden fırlayıp ormana doğru koşmaya başlamış, etrafına önüne kim çıkarsa ezip geçerek ormana çıkıyordu. Justus herkesin gittiği yerin aksine ormanın sınırından koşmaya başladı. O kalabalıkta anka yakalamak bir yana on dakika hayatta bile kalınamazdı. Her yıl yüzlerce kişi törende ölüyordu. Ezilen insanların acı çığlıkları duyulmaya başlanmıştı bile.

Justus sesler kesilmeye başladığında ormanın içine doğru koşmaya başladı. Etrafına hızlıca göz gezdiriyor, ankaların sesini duyup kaçmaması için dikkatli bir şekilde koşmaya çalışıyordu. Gözyaşını nasıl alacağını hiç düşünmemişti. Sahiden gözyaşını nasıl alacaktı? Bunu düşünmekten vazgeçip o anda daha önemli olan şeye yani ankayı yakalamaya geri döndü. Dakikalarca koşup ormanın derinliklerine indi. Babasının ona çok küçükken verdiği cep saatini çıkarıp saate baktı, üç saati kalmıştı geri dönmesi gerektiği de hesallandığında bir saat içince ankayı yakalamalıydı.

Justus nefes nefese dizlerinin üstüne çöktü. İki saat aralıksız koştuktan sonra çok kısa bir molayı hak ediyordu. Kafasını kaldırıp etrafını incelemeye başladı. Arkasını döndüğünde ağacın arkasında durmuş, onu izleyen ankayı gördü. Hayatında gördüğü en görkemli ankaydı. Kırmızıdan turuncuya ve sarıya açılan tüyleri, simsiyah gözleri ve bütün bir dal boyunca uzanan kanatları ile efsanelerde anlatılan ankalardan bile çok daha görkemli gözüküyordu.

Justus tamamen ona döndüğünde anka bir adım geri gitti ve korkuyla Justus'un gözlerinin içine baktı. Justus yavaşça ankaya doğru yaklaşmaya başladığında anka geriye doğru çok küçük adımlar attı ama kaçmadı. Justus ankanın tamamen yanına yaklaştığında anka başını eğdi.

Justus ankanın güzelliğine hayran bir şekilde başını okşamaya başladı. Elini çektiğinde anka kafasını kaldırdı. Gözünde artık korku yoktu. Kanadını kaldırıp Justus'a doğru çevirdi. Justus başta ne olduğunu anlamasa da sonradan ankanın kanadının kırık olduğunu farketti, ondan dolayı kaçmamıştı. Anka bir daha Justus'a döndü. Gözleri dolmuştu. Justus'a gözyaşını vermek istiyordu.

Justus, ankayı kucağına alıp başını okşamaya devam etti. Acaba gözyaşını verdikten sonra öleceğini biliyor muydu? Cebinden ankanın gözyaşını almak için getirdiği küçük tüpü çıkarıp ankanın gözünün altına tuttu. Ankanın gözlerinden gözyaşı dökülmeye başladı. Justus, ankanın ölmesini istemiyordu. Ama geri döndüğünden çok daha iyi bir hayat sürecek diye düşündü; uçabilecekti, özgürce diğer ankalar gibi göklerde süzülebilecekti.

Justus gözyaşlarını topladığı şişenin kapağını kapatıp geri cebine koydu. Ankayı havaya kaldırdığı sırada ankanın tüyleri yanmaya başladı. Justus, ankanın gözlerinin içine baktığında düşündüğünün aksine gözlerinin parıldadığını gördü, mutluydu.

Anka tamamen yanıp kül oluncaya kadar başında bekledi. Anka küle dönüştükten sonra küllerini toplayıp hızlıca oradan uzaklaştı. Ormandan çıkmak için hızlıca koşmaya başladı. Sonunda ormanın sınırına geldiğinde cep saatini çıkarıp saate baktı bir buçuk saat kalmıştı. Sınırda yürürken cebinden ankanın gözyaşını çıkarıp içti. Gözyaşını içmeden oraya gitmeyi göze alamazdı. Gözyaşını içtikten kısa bir süre sonra vücudunda bir enerji yayılmaya başladı. Şimdi daha iyi hissediyordu. Koşmaya başladı, kapıdan geçtiğinde arenada çok az sayıda kişinin olduğunu farketti. Saate baktı, bir saat kalmıştı. Sınıra gidip kaselerden birine ankanın küllerini döktü.

Bir saat içinde arenanın içinde yaklaşık yüz kişi vardı. Anka yakalayamayanlar beklemeden uzaklaşmışlardı. Çanlar çalmaya başlayınca kraliçe ayağa kalktı.

''Gördüğüm üzere bu yıl anka gözyaşı içebilen kişilerin sayısı oldukça az, bu nedenle hepinizi ayrı ayrı tebrik ediyorum. Ve biliyorsunuz ki bu yıl benim kızımın da sırası geldi. O da sizler gibi gözyaşı içecek. Bu nedenle az sonra burası biraz kalabalık olacak. Tören ardından hepiniz akademiye kayıt yaptırmak için akademiye gideceksiniz. Anlaşıldı mı?'' dedi gülümseyerek.

''Anlaşıldı.'' diye gelen boğuk sesin ardından arenanın kapıları açıldı.

Prensesin törenini izlemek için binlerce kişi arenaya gelmişti. Kalabalıktan sesler yükseliyordu. Herkes heyecanla tezahürat yapıyor, prensesi görmek istiyorlardı.

Prensesin tek görevi anka kafesten kaçmadan onu yakalamaktı, tabi kaçarsa.

Prenses kendini gösterdiği sırada tezahüratlar azaldı. Herkes prensesin önünde reverans için eğildi. Justus başını kaldırdığında prensesi inceledi. Çoğu kraliçe gibi o da kızıl saçlıydı fakat bir çoğunun da aksine daha küçük duruyordu.

Prenses, duruşunu bozmadan kafesin önüne geçti. Kraliçe, askerlere kafesi açmaları için işaret verdi.

Kafesin kapıları açılmaya başlayınca etrafı sessizlik ele geçirdi. Herkes olacakları merakla izliyordu.

Kafes açılınca prenses içeriye doğru bir adım attı. Anka ortalıkta gözükmüyordu etrafına baktığı sırada sendeleyip sırt üstü düştü. Anka o sırada kendini gösterdi. Görkemle parıldıyordu. Havalanıp prensesin üstünden geçerek kafesten çıktı.

Prenses hızlıca ayağa kalkmış, koşarak kafesten çıkmıştı. Alışık olmadığı kıyafet ve ayakkabılarından dolayı hareket edemediği belli oluyordu. Kraliçenin yüzü solmuş olanları izliyordu. Herkes tezahürat etmeye başlamıştı. Anka aşağıya inmeye başlayınca tezahüratlar artmıştı. Kraliçe de ankaya doğru ilermeye başlamıştı. Anka aşağıya yaklaştığında keskin bir dönüş yapıp ormanlık alanda kayboldu.

Prenses dizlerinin üstüne çökmüş yemyeşil gözleri dolmuş bir şekilde ormana doğru bakıyordu.

Anka gitmişti.

Bölüm Yazarı : Atlas ( faervelion )

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 03, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Anka'nın GözyaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin