4-5

495 34 0
                                    

"Öneriyi kabul ediyorum." Diye onayladım. Önümdeki doktor başını salladı ve onların hiçbir şeyden sorumlu olmadıklarını belirten birkaç kağıdı imzalamam için önüme uzattı. Dikkatlice okudum ve imzalayıp, kağıtla kalemi geri verdim. 

" Sizi 6 saatliğina uyuşturmak için birtakım ilaçlar vereceğiz, bu sizin için uygun mudur?" Diye sordu doktor. 
"Uygundur."
" Tamam teşekkür ederim Bay Li. Ameliyat 21'inde olacak, tamam mı?" Dedi ve doktor odadan ayrıldı. 
Koltukta oturdum ve düşünmeye başladım. Herkese bunun hakkında ne diyecektim? 
% 20 Kurtulma şansı. 
Kai büyük ihtimalle benden nefret edecek, ailem ise ölümüne endişelenecek. Kimseye söyleyemem.
Tekerlekli sandalyeme oturmaya ve odalar arasında gezinmeye karar verdim. Kai'nin odasının yakınında olan 107 numaralı odaya girdim. Hasta, oldukça hasta görünüyordu (cümle süper evet -.-) ama sanki bundan başka hiçbir derdi yoktu. Hemşire, hastanın çorba içmesine yardımcı oluyordu. Hasta ise mutlulukla hemşireye uydu ve çorbayı içti. Kapıya baktım ve "Kim Joonmyun" yazısını gördüm. 
Yan odaya geçtim. 20 yaşlarında arkadaşı olduğunu sandığım biri, hastanın yanında duruyordu.
Yorulana kadar buna devam ettim ve Kai'nin odasına dönüyordum ki biri yolumun üzerinde beliriverdi.
" Umm- Bay Li , değil mi? " dedi burada çalıştığını düşündüğüm çocuk. O bana bakarken başımla onayladım. 
" Ah, Dr.Kim sizi kafeteryaya götürmemi söyledi." Diyerek açıkladı. 
" Kendim gidebilirim."
" Ah! Buna izin veremem. Dr.Kim sizi özellikle aşağı indirmemi söyledi ki yaralanmayasınız." Diyerek arkama geçip beni kafeterya yönünde itmeye başladı. 

Ah Şu Kai. İnsanları kötürüm birine bakmaktan yapacak daha iyi bir işleri yokmus gibi zorlamak... Seslice iç çektim ve kafeteryaya varana kadar bekledim. Çocuk beni Kai'nin yanına ittirdi ve sonra eğilerek ayrıldı. 
" Nasıl olursun da başkasını beni buraya getirmek için zorlarsın?"dedim katı bir sesle.
" Hadi ama, sana artık güvenemeem~" diye şakıdı Kai.
Gözlerimi devirip elime onun çatalını aldım ve yiyecekleri onun ağzına tıkmaya başladım. Mutlu mutlu ağzına tıktıklarımı yemeye başladı ve bu sefer beni beslemeye çalıştı. Kabul etmedim, gerçi Kai de öylece vazgeçmedi. Beni sürekli beslemeye çalışıp durdu, öyle ya da böyle ağzıma birkaç tane şeftali dilimi soktu. Kai'ye dudak büzerek baktım ve çiğnedim.
Ben kasedeki tüm şeftalileri bitirene kadar yedirmeye devam etti ve güldü. Bana yaklaşıp parmağını yüzüme koyarken ona bakış attım. Üst dudağımdaki bir şeyi sildi.
Sırıttı ve parmağını emdi. Sinirle kızardım ve hafifçe koluna vurdum.
" Sadece dalga geçiyorum, sakin ol,"
kıs kıs gülüyordu. "Bugün bir şeyler yapabiliriz diye düşündüm."
" Ne gibi?"diye sordum. 
" Yapmak istediğin herhangi bir şey?"
" Özel bir şey yok. Şehrin etrafında gezebiliriz sanırım."
" Belki filme gideriz diye düşünmüştüm."
" Aklında bir film var mı? "
" Bilmiyorum... duyduğum şu film olabilir."
" Tamam, halledildi o zaman. Eve gidip üzerimizi değiştirelim."dedim.
Başını onaylarcasına salladı ve beni arabayla eve götürdü. Eve gittiğimizde annem ve babam yoktu. Herhalde markete gitmişlerdi. 
Hazırlandık ve Kai beni sinema salonunun dış kısmına götürdü. Ben orada beklerken o da biletleri almaya gitti.

" Anne onun derdi ne?" Diye sordu küçük çocuk annesinin kazağına asılırken.
" Hiçbir şey canım, onun sadece biraz sorunu var." Diye cevapladı ve oğlunu çekip götürdü. 

Kıçımın sorunu. 

***********

Kai elinde biletlerle koşarken ona baktım. Bana biletlerden birini verdi ve bilet görevlisinin olduğu girişe sürükledi. Biletleri verdik ve görevli bir kısmını yırttıktan sonra ilk sağdaki salon 3ü bize gösterdi. 
Salona gittik ve ekrana yakın güzel bir yep seçip oturduk. 
Ekrana baktım ve fragmanları izledim. Kai bana şaşkın ifadeyle baktı. " Patlamış Mısırı unuttum!"
Kalktı ve yiyecek almaya gitti. Orada oturdum ve ekrana baktım. Filmin ne olduğuna bakmaya fırsatım olmamıştı gerçi ama Kai'nin sevdiği bir filmse iyidir, değil mi? 
Birkaç dakika sonra Kai elinde küçük boy patlamış mısır ve içecekle geri dönüp yanındaki koltuğa kendini bıraktı. Patlamış Mısırı bana uzattı. Karanlık bile olsa gülümsedim ve biraz yedim.
" Ne izliyoruz?"diye merakla sordum.
" Hm... Love Me Again diye bir şey."dedi basitçe. 

Kai, burada bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun? Hayır dert ettiğimden değil ama cidden? Haha, her zaman komik olmuşsundur Kai...

-Film-

" Cheolyeong, beni unuttuğuna inanamıyorum! "Diyerek hıçkırdı Sanghyun.

Sanghyun -ana karakter-, sevdiği Cheolyeong'u yeniden aşık etmeye çalışırken filmde hüzünlü ama ritimli bir şarkı çalmaya başladı. 

Cheolyeong, 1nci yıldönümünlerindeki kazaya kadar Sanghyun'un erkek arkadaşıydı. Ondan sonra Sanghyun, Cheolyeong'un hafıza kaybı yaşadığını öğrendi ve hiçbir şey hatırlamıyordu. Sanghyun ilk olarak onu selamladı ve kendini erkek arkadaşı olarak tanıttı. 
Sanghyun konuşurken arkadaşı Joon geldi ve Cheolyeong erkek arkadaşı olarak Joon'u istediğini söyledi. 
Sanghyun, Cheolyeong için her şeyi yaptı. İlk buluştukları piknik yerine götürdü. Cheolyeong yeniden Sanghyun'a aşık olmaya başladı. 
Sıradan bir günde, Joon, aylar önce tanıştığı ve sonsuz aşkı olan Yoseob'a açılmaya karar verdi ve nişanlandılar.
Cheolyeong unuttuğu her şeyi hatırlatmaya başlayınca kendini tutamadı. Sanghyun'u yine seviyordu ve sonunda onu istediğini gösterdi. 
Parkta, zarfların üzerinde bağlı halde duran pek çok balon vardı. 
"Sanghyun, her bir zarfta geçirdiğim en güzel zamanlar yazılı. Ve bazıları da kötü. Ama , hadi bu sorunları bırakalım gitsin."dedi Cheolyeong bütün balonları bırakırken. 
Hepsi gün batımında asla gelmemek üzere kayboldu. Cheolyeong, Sanghyun'a oldukça kırgın bir ifadeyle baktı. 
" Park Sanghyun, birlikte pek çok anımız oldu, hatta bazılarını unuttum, ama artık bir önemi yok. Onların yerini doldurabiliriz. Farklı bir yolda başlayacabilirz-demek istediğim artık senin erkek arkadaşın olmak istemiyorum."

İzleyiciler şok olmuş halde perdeye bakıyordu. Ekrandaki görüntü durdu ve onların yaşadığı iyi kötü anlarını göstermeye başladı. 
Kimisi fısıldıyor, kimisi hıçkırıyordu. Sanki gerçek hayata geçiş yapmış gibi.

Beğenmediğimden değil, sadece ben... Şu duygu hakkında en ufak bir fikrim , ipucum yok... Aşk? Evet, daha önce bunu hiç hissetmedim. Peki bunu hissetmek istiyor muyum? Emin olmasam bile...

-ekran normale döndü. Cheolyeong tek dizinin üstüne çöktü , arka cebinde bir şey vardı. Çıkardı ve Sanghyun'a gösterdi. 
" Onun yerine senin kocan olmak istiyorum. Benimle evlenir misin, Park Sanghyun? " 
Sanghyun hıçkırdı ve başıyla onayladı. 
Kafamı sola çevirdim ve Kai'ye baktım. Öyle görünüyordu ki gözyaşları düşmek üzereydi. Belki daha önce böyle bir tecrübesi olmuştu? 
Arabanın içinde olmamamız, benim hafızamı kaybetmemem, ve en önemlisi de bir ilişki içinde bulunmamamız dışında.

Chasing CloudsTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang