Episode 41 (Meftun)

936 28 1
                                    

Herkese tekrardan merhaba... Uzun zaman oldu. Hayatımda hiç beklemediğim durumlar baş gösterdi. Şehir değişikliği, iş değişikliği, hayat değişikliği derken inanın öyle bir yoğunluk girdabına girdim ki kendime vakit ayırmak şöyle dursun, hiç bir şeye zaman bulamadım. Son zamanlarda çıkan Corona virüsü ile okullar tatil olup evde kal uyarısı ile bir kaç gündür evdeyim. Evdeyim ama öğrencilerim ile evdeyken bile durmadan ilgilendiğim için yine kendime vakit bulamıyorum. Ta ki dün gece telefonu komple kapatıp biraz kendinle ilgilen kararı alana dek. İstanbul'da yaşıyorum 1,5 yıldır. Ve haftanın 7 günü çalışan bir öğretmenim. Vakit, benim için su gibi aktı. Ev telaşı okul telaşı, öğrenci telaşı derken kendimden o kadar ödün vermişim ki, robot gibi bir hayatım olduğunu farkettim. Sabah kalkıp işe gidiyorum akşam eve gelip ders çalışıp uyuyorum, sonra tekrar iş... döngü hep bu şekilde. Kendim olmaktan çıkmışım yani. Hayatım da o kadar çok değişiklik oldu ki artık bir yenisini kaldıracak gücüm yok diyerek bir şeyleri kendi isteğimle durdurdum.  

Sizler nasılsınız bu arada? 

yeni bölüm yazdım inşallah içinize siner. Keyifle okumanız dileğiyle... Sağlıkla ve bu süre içinde evinizde kalmanız dileğiyle... 

Kaç dakika oldu elimdeki küçük nota bakıp, içli içli ağladığım? İçimde tarifi imkansız bir acı tüm benliğimi ele geçirmişken yüzümde inatla solmayan bu tebessümde neydi şimdi? Ağlarken, gülmek dedikleri bu olsa gerek. Dudaklarım yanaklarıma yetişmişken, ağzımdan kaçmayı beceren hıçkırıklar ne kadar nankörceydi...

Bir kaç cümle beni alaşağı etmişti. Bir kaç cümle benim kapanmaya yüz tutmuş yaralarıma tuz basmıştı. Bu bir kaç cümle içimdeki küçük kızın hala büyümemek için çırpındığını gösteriyordu. Bu bir kaç cümle beni öyle bir sarsmıştı ki, yaşadığım hayata bir kez daha lanet etmeme neden olmuştu. Bir kez daha mutluluğu doruğuna kadar yaşama hakkı elde etmiş olmama rağmen, geçmişin bulantısı etkisi altına almıştı. 

Yarım yamalak kalmıştım...

İçimde öyle derin bir ilgiye açlık vardı ki...

İçimdeki o küçük kız kollarını açmış ilgi için kucaklanmak istiyordu...

İsyan etmek istemiyordum ama neden en mutlu olacağım anlarda gözyaşlarım yağmur gibi akıp gidiyordu? Geçmişin bulantıları himayesi altındayken nasıl huzurlu nefes alabilirdim ki? 

Bacaklarımı karnıma iyice çekip, kendimi sarmaya çalışırken ağzımdan kaçan hıçkırıklar da inatla sarılmama engel oluyordu. İnsan, bu kadar acıya nasıl dayanabilirdi ki hala inanması zor geliyordu. Bir yerlerde bir şeylerin değişmesi gerektiğini bas bas bağıran umut, neden yönünü bana doğru çevirmiyordu ? Sıra bana ne zaman gelecekti ? Bu girdap ne zaman tam anlamıyla terk edecekti, benliğimi? 

Her soruda bir isyan dolu hıçkırık terk etti, her soruda kapanmaya yüz tutmuş yaralarım açılmaya başladı. Ne kadar bu şekilde ağladım bilmiyorum ama ağlamaktan uyuya kaldığımı telefonumun yüksek sesli çalmasıyla anladım. Yerimden huzursuz bir şekilde kıpırdamaya başlamama rağmen göz kapaklarım inatla açılmamak için direniyordu. Başımdaki kesin ağrı ise; her şeye bedel olacak kıvamdaydı. Telefonun sesine daha fazla dayanamadığım için göz kapaklarımı zorla açıp telefona ulaşmaya çalıştım. Kimin aradığına bakmadan çalan telefonu cevaplarken, işittiğim o şifa dolu ses gözlerimin kendiliğinden açılmasına neden oldu. 

'Bebeğim?'

Bir insanın sesi bu kadar huzurlu olur muydu? Bir insanın ses tınısına kadar aşık olunur muydu?

Sesi anında tüm benliğimi etkisine alırken uykuya dalmadan önce hissettiğim o yalnızlığın etkisini hala bedenimin her zerresinde hissediyordum. Bambaşka bir duygu çatışmasıydı bu. Nasıl tarif etsem, nasıl kelimelere döksem bilmiyordum. Bilmek, bir kaç laf etmek istiyordum ama zihnim kapatmıştı kendini. Gözlerim anında ağlamak için buğulanırken, yüzümde sesini duymanın mutluluğu ile oluşmuş tebessüm yer almıştı. Güzel bir şey değil miydi bu his? Çok güzeldi. Çok huzurluydu. Akay'ın sesini duymak benim şimdiye kadar işittiğim en büyülü ses tınısıydı. 

Ruhuma FısıldaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin