dokuz;; kabus

2.3K 238 59
                                    

öğrenci da ye,

kurul bugün çok önemli bir mevzu için bir araya geldiğinde neden çağrılmadığımı anlayamıyorum, oysa ki tüm öğretmenler orada toplanıyor.

"sence ne konuşulacak?" diye soruyorum sana. sense tırnaklarını yiyip tedirgince gökyüzünü izliyorsun. "da ye," diye sesimi yükseltince bana bakıyorsun. "neden bugün hep gökyüzüne bakıyorsun?"

başını iki yana sallıyorsun. "bakmıyordum."

omzumu silkip önüme geri döndüğümde önümde beliren seok jin sunbaeyi görüyorum. "beni korkuttun," diyorum gülerek. gözleri bir benim bir senin üstünde gezdiğinde suratımdaki gülümsemeyi siliyorum. "ne oldu?"

"benimle gelmeniz gerek, bu acil bir durum."

yüzüne baktığımda gerilen suratın bana kötü bir şey olacağını söylüyor, aynı şekilde seok jin sunbae de iyi gözükmüyor.

seok jin sunbae ile toplantının yapılacağı odaya geldiğimizde gergin ortama bakıyorum.

ne olduğunu anlayamıyorum.

"jeon jung kook," diyor min yoon gi. "öğrenci da ye'nin senin odanda kaldığı doğru mu?"

"değil," diyorsun benim yerime.

"sen konuşma," demişti bu sefer tae hyung öğretmen. "sesin bana uzaylı hissiyatını veriyor.

"tae hyung sunbae, ne diyorsun?" diye soruyorum kaşlarımı çatarak. "onunla böyle konuşamazsın."

"kapayın çenenizi," diyor bu sefer ho seok. "buraya çok önemli bir mevzu için geldik, şu yağmur yağma konusunu."

"yağmur mu?" diye soruyorum anlamsızca. "bugün yağmur durdu zaten."

"hayır, aslında durmadı."

"evet," diye onaylıyor yoon gi. "yağmuru biz durdurduk."

"yağmur yağarken sihir yapamazsınız ki," diyorum aklım karışmışçasına.

"biri jung kook'a her şeyi anlatabilir mi?" diye soruyor ji min. "bu ortam beni çok geriyor."

"jung kook, yanında duran ve masum gözükmeye çalışan kız bir peri değil." bunu zaten bildiğimi söylemek istesem de bilmiyormuş gibi yapıyorum.

seok jin ise elini omzuma koyuyor. "ve ne yazık ki o kaderindeki kişi değil, o bir insan da değil."

kendimi gülmek için zorluyorum. "ne?" diyorum şaşkınlıkla. "insan değil mi?"

"insan kılığına giren bir cadı."

"hayır," diyorsun sinirle sesini yükseltirken. "bay jeon, yalan söylüyorlar."

"jung kook, günlerdir yağmurun yağması ona bağlı gerçekleşti. çünkü uzun zaman olsa da en sonunda burada bir şeylerin ters gittiğini anladık ve oyununu ele vermemek için sihirlerimizi kesmek adına yağmuru yağdırttı."

"saçmalamayın," diyorum gülerek. "da ye daha bunu yapabilecek bir güce sahip değil, o gözetimim altında."

"jung kook, anlamıyor musun?" diye soruyor seok jin. "ilk başta kaderiniz bir sanmıştım fakat bu cadı, seni kendisine aşık etmek için uğraşıyor."

"ben faniyim," diyorsun gözlerin dolarken. "cadı falan değilim."

"da ye'yi zindana götürün," diyor yoon gi sert bir ses tonuyla.

"durun," diyorum kolundan tutarken. "o cadı değil."

seok jin sunbae suratına uzattığı parmaklarla bir şeyler fısıldadığında suratının bir cadı halini aldığını görüyorum ve çığlık atarak gözlerimi açıyorum.

"bay jeon!"

nefes nefese kaldığımda ve bakışlarımı sana gezdirdiğimde her şeyin rüya olduğunu zor olsa da anlıyorum.

"bay jeon, rüyanızda sayıklıyordunuz. kabus mu gördünüz?" endişeli yüzün endişeli yüzümü incelerken elindeki peçeteyle yüzümdeki terleri silmene izin veriyorum.

"dışarıda hava almak ister-"

belinden tutup seni kendime çektikten sonra boynuna kafamı gömüyorum ve ağlamaya başlıyorum. kokun en azından gerçek hayatta olduğumu söylüyor. da ye, hala yanımdasın.

"b-bay jeon?"

"sarıl bana," diyorum çaresizce. ellerin tedirgince sırtımda birleştiğinde daha sıkı sarıyorum bedenini. "tanrım," diyorum mutluluk ve üzüntüyle. "teşekkür ederim."

uzun bir süre kendime gelmek adına senden kopamıyorum, cadı olduğun düşüncesi beni kahrediyor.

aslında kaderimdeki kişi olmadığın düşüncesi.

zorlukla senden ayrıldığımda utangaç bir tavırla bana bakan gözlerine bakıyorum. "da ye, bana buraya nasıl ve neden geldiğini anlatmalısın."

gözlerini kaçırdığında artık dayanamıyorum.

"lütfen."

"bunu açıklayamam," diyorsun üzüntüyle.

"neden?"

"çünkü bunu söylersem.."

"söylersen?"

derin bir nefes alırken yeniden bakışlarını bana çeviriyorsun. "eğer bunu size söylersem fanilerin dünyasına, benim dünyama gelmekle cezalandırılacaksınız. sihirleriniz elinizden alınacak, buna hazır mısınız?"

söylediklerin karşısında korkuyla bunu öğrenme düşüncesini kafamdan atıyorum.

"hayır," diyorum iğrenerek. "fani olmak istemiyorum."

gülümseyerek başını sallıyorsun."ben de öyle tahmin etmiştim ama size bunu düşünmeniz için bir hafta süre vermemi istediler. eğer benimle dünyama gelmezseniz tek gideceğim ve bir daha görüşemeyeceğiz."

"benden ne saklıyorsun?" diye soruyorum merakla.

"inanın bana, burası sizin dünyanız değil bay jeon. buraya ait değilsiniz."

-sihir öğretmenin jung kook.




+

son bir bölümümüz kaldı,

sizi seviyorum,,

-poNyo

-poNyo

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
hagsaeng;; jungkook  ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin