EP10: Irene Would Be My Wife

916 99 28
                                    

Chanyeol yaklaştı. "Dünya hakkında öğrenmen gereken çok şey var, Byun."

Baekhyun'un rahat ve düzenli hayatı hiç olmadığı kadar sarsılmıştı ve Chanyeol'un haklı olduğunu kabul etmek zorundaydı.

Sonra Chanyeol ona elini uzattı ve her nasılsa başparmağını dudaklarına değdirmesi Baekhyun'u korkutmadı. Gözleri Baekhyun'un yüzünde gezindi, bir kuş ağaç tepelerinde öttü ama sonra Chanyeol öne doğru uzandı ve usulca dudaklarını onun dudaklarına değdirdi.

Şaşılacak kadar rahatlatıcıydı ve bu Baekhyun'a hiç mantıklı gelmedi. Hiç değildi.

Hemen geri çekildi ve birkaç adım geri gitti ama Chanyeol da ona doğru birkaç adım attı. Tüm duyuları durmaksızın çalışırken kontrolünü kaybetmişti. Düşünemiyordu.

Chanyeol gözleri alev alev yanarak ona baktı, sanki bu öpücük onu da Baekhyun kadar şaşırtmıştı. Birden geri çekildi ve eyer çantalarına odaklandı, eyerlerin bağlarını sıkılaştırıp dizginleri topladı.

Baekhyun dudaklarındaki nemi sildi. "Niye yaptın bunu?"

Chanyeol cevap vermedi, sadece atını ileri doğru götürdü.

"Keşke beni bıraksan," dedi Baekhyun yumuşak bir dille, onu takip ederek. "Tüm bu olanlarda benim bir suçum yok. Sehun'un işlediği suç ne olursa olsun, bu benim hatam değil. Bu konu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ve Kai'nin neden benden bu kadar nefret ettiğini anlamıyorum, babamı savaş meydanında vuran babasıymış zaten. Ben de babamı kaybederek mağdur oldum."

Bir ağacın gölgesinde duran Chanyeol ona baktı. "Kai'yi yiyip bitiren öfkeyi kelimelerle anlatmanın kolay bir yolu yok. Bu öfke hepimizi yiyip bitiriyor ve senin bunu anlaman mümkün değil."

Chanyeol'u yatak odasında gördüğündeki öfkesini hatırladı. "Belki de beni hafife alıyorsun."

"Hayır, Baekhyun. Sen masumsun. Kendi ayaklarınla cehenneme gitmeden gerçekten ne söylediğimi anlaman mümkün değil."

Baekhyun onun gözlerinde karanlık ve rahatsız edici bir şey gördü. "Daha fazla duymak istediğimi zannetmiyorum."

"O zaman sormayı bırak. Zaten bilmen gerekenden fazlasını biliyorsun." Baekhyun'a yaklaştı ve kolundan tutup ata sürükledi.

---

Gün karardığında, tam ay yükselmeye başladığında Glen'e vardılar. Yıldızlar üzerlerinde parlıyordu. Gruptaki diğerleri küçük vadideki barınağa onlardan önce gelip ateşi yakmışlardı.

Baekhyun ateşine başına oturduğunda Chanyeol kılıcını çıkarmış ve ilk nöbeti tutacağını söyleyerek oradan uzaklaşmıştı.

Çok geçmeden Chanyeol dışındaki herkes ateşin başına toplanmıştı. Dikkatini diğer savaşçılara çevirince, birden Kai'nin buz kadar soğuk gözlerine bakarken buldu kendini.

"Kız kardeşin için üzgünüm." dedi Baekhyun nazikçe.

"Taziyelerini sunmanı istemedim, o yüzden düşüncelerini kendine sakla." dedi ve o da Chanyeol gibi kılıcının kabzasından tutup oradan uzaklaştı.

"Aldırmayın, henüz unutamadı." dedi Grawyn.

"Kız kardeşini kastediyorsun." dedi Baekhyun.

"Evet."

"Hayır, kimsenin böyle bir şeyi unutabileceğini zannetmiyorum. İsmi neydi?"

"Irene."

Baekhyun gözlerini çevirerek Chanyeol'un olduğu yöne baktı. "Karanlık bastırmadan geri dönecek mi?"

"Söylemesi zor. Bu günlerde tek başına çok fazla zaman geçiriyor." dedi Grawyn.

"Neden?"

"Çünkü o da Irene'in ölümünü unutabilmiş değil."

Baekhyun açıkça ima edilen Chanyeol'un Irene ile ilişkisi olduğu, belki de ona aşık olduğu fikrini hazmetmeye çalışırken içinde ürperti hissetti.

Bu birçok şeyi açıklıyordu. Chanyeol o kadını o kadar derinden ve bağlılıkla seviyordu ki ölümünün intikamını almak için sorumluları öldürmek zorundaydı. Bunu düşünmek Baekhyun'un keyfini kaçırmıştı.

Çünkü sorumlusu nişanlısından farklı biri değildi. Baekhyun derin bir nefes aldı ve Chanyeol'u izlemeye başladı. Chanyeol'a ve onun geçmişteki ilişkilerine bu kadar ilgi gösterdiği için kızdı kendine.

Ne kadar kafası karışmış olursa olsun, Chanyeol'un cazibesine kapılmak gibi bir lüksü yoktu. Hayatta kalma ve kaçış konularına odaklanmalıydı. Şarabından bir yudum daha aldı ve bir daha Chanyeol'a doğru bakmamak için kendine söz verdi.

---

Baekhyun güneşin gözlerine gelmesiyle kürk yatağından kalkmış ve karşısında Chanyeol'u görmüştü. Bu adam neden bugün daha da çekici görünüyordu?

Baekhyun aklındaki düşüncelerden uzaklaşmak için sordu. "Pekala, kudretli fatihin tutsağı için bugün ne planları var? Galiba beni dağların daha da yükseklerine sürükleyeceksin? Gerçi nedenini anlamıyorum, hani Sehun'un bizi bulmasını istiyordun? Belki de istemiyorsundur."

Chanyeol hafifçe gülümsedi. "Ah, istiyorum. Sadece sana ne olduğunu bilmemenin üzüntüsüyle biraz daha acı çekmesini istiyorum. Her gece yatağında bir o tarafa bir bu tarafa dönüp, hayatta olup olmadığını merak etmesini istiyorum. Baltamın kıyafetini nasıl ikiye yardığını ve dokunmamla nasıl ürperip sindiğini, merhamet göstermem için yalvardığını düşünmesini istiyorum."

---

Baekhyun o sabah erzaklarını toplayıp vadiyi terk ettikten sonra "Kai'nin kız kardeşine ne kadar yakındın?" diye sordu. "Grawyn'in dediğine göre-"

"Grawyn çok fazla konuşuyor." Chanyeol'un cevabı çok sert olmuştu.

Baekhyun boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti. "Belki de öyle ama şimdi yalnızız Chanyeol ve ne olduğu konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorum. Irene'in ölümü mü bu kanlı çılgınlığı başlattı? Yoksa daha önce de Kasap olarak biliniyor muydun?"

"O ismi kim uydurdu bilmiyorum." dedi Chanyeol en sonunda.

"Köyüne saldırdığınız ve hayatta kalmış biri konuşmuş olabilir."

"Ve abartmanın zekice olduğunu düşünmüş." dedi Chanyeol.

"Abartmak? Yani hepsi doğru değil mi?"

Chanyeol durdu. "Söylenenlerin büyük kısmı doğru, o yüzden boş yere umutlanma."

"Ama hala soruma cevap vermedin. Kai'nin kız kardeşiyle ne kadar yakındınız?"

Chanyeol'un sesi alçaldı. "Irene karım olacaktı."

Zaten Chanyeol'un intikam isteğinde bir arkadaşa duyulan sadakatten fazlası olduğunu fark etmişti ama bunu açıkça duymak, göğsüne atılmış bir yumruk gibiydi. Nedenini açıklayamıyordu Baekhyun.

DÍOLTAS | chanbaekWhere stories live. Discover now