1. BÖLÜM

37 4 1
                                    

"Kızım kızım... Beni duyuyor musun Deniz."

Bir an için donup kalmıştım. Daha yeni annem taşınacağımızı söylemişti. Hayır gitmek istemiyorum. Buradan ayrılmak istemiyorum. Ne kadar çırpınsam da başarılı olamayacağımı biliyordum ama bir umut belki buradan taşınmazdık.

"Hayır gitmek istemiyorum anne. Ya sadece işin yüzünden mi oluyor bunlar. Biraz daha kalsak olmaz mı?"

 Evet yine beni dinlemiyordu. Olmaz olası o iş yüzünden yine veda edecektim buradaki hayatıma. Evet Deniz her şeyle veda etme vaktin geldi. Masada duran telefonumu da alıp odama çıktım. Merdivenlerde bir an düşecek gibi olduysam da nihayet odama yetiştim. Kapıyı yavaşça kapatıp yatağın üzerine telefonumu fırlattım.  Çalışma masamın yanında duran sandalyeyi pencerenin yanına kadar çekip üzerine oturdum. Hava oldukça yağmurluydu ama hiç aldırış etmeden dışarıyı izlemeye başladım. Bu bana zevk veriyordu, yağmurlu havaları pek sevmesem de yağmurun düzenli yağışı içimde mükemmel bir haz uyandırıyordu. Elimi  pencere koluna götürüp pencereyi sonuna kadar açtım. Üşüdüğümün farkındaydım bu yüzden dolabımdan kalın bir kazak aldım üstüne bir kazak daha ve bu kadar yeterdi deyip üzerime giydim. Biraz sıksa da beni, pencerenin karşısına geçince her şeyi unuttum. Umursamadan bacaklarımı bağdaş kurup izledim doğanın mükemmel görüntüsünü...

 Telefonuma gelen bildirim sesiyle sandalyeden kalkıp telefonumu aldım. Tuş kilidini açıp geri sandalyeye oturdum. Bildirime bakınca Alya'dan mesaj geldiğini anladım. Hiçbir şeye bakmadan telefonu kapattım ve kafamı pencereye doğru yönelttim. Tekrar gelen bildirim sesiyle telefonumu kökten kapatıp derin bir of çektim. Şu anki psikolojimle kimsenin sesini duymak istemiyordum. Biraz dinlenip kafa dağıtmam lazımdı. Üstüme giydiğim fazladan kazağı çıkartıp aşağı indim. Yürümek her daim bana iyi gelecekti. Dışarı çıkarken şemsiyemi almadığımı fark ettim ama aldırış etmeden yoluma devam ettim. Yağmur damlaları yüzümde adeta bir bıçak etkisi yaratıyordu.  Gerçekten çok sıkıldığımı fark ettim. Hayattan, aldığım nefesten bile çok usanmıştım. Belki de bunların sebebi yaşadığım yeri bırakmama isteğiydi. Hayatta illaki ters şeyler olabilirdi galiba şu anki şansız aday bendim.
          
                           ***
Hayatımda hiç görmediğim yere vardığımızda annenin sesiyle kendime geldim. "Deniz hadi uyan geldik" bir yandan annem, bir yandan babam, bir yandan da kardeşim beni uyandırma çabası içindeydiler. Neden bu kadar uykucuyum bunu bir gün iyice araştırmam lazımdı. Gözlerimi kısarak açtığımda yüzüme doğru çarpan güneşten korunmak için elimi  güneşi kapatacak şekilde havaya kaldırdım.
Tüm gözler üzerimdeydi. "Ne! Neden hepiniz bana bakıyorsunuz?" diyerek merakımı dile getirdim. Babamda hiç durmadan;
"İstersen kafanı bize doğru değilde dışarı çevir."
Kafamı onlardan ayırıp dışarıyı süzmeye başladım. Her tarafta evler vardı başkada bir şey göremiyordum. Kafamı onlara çevirip soru soracağım anda arabada kimse olmadığını fark ettim. Hangi ara dışarı çıktılar inanın bunu bende bilmiyordum. Oflayarak da olsa kapıyı açıp dışarı çıktım.
"Burada mı yaşayacağız ?"  Annem bana bakıp "Neden beğenmedin mi?" Ne! beğenmek mi diye bağırasım gelmişti ama sakin tavrımla "Yani bildiğimiz ev işte idare eder" demekle yetindim sanki biraz beğenmişim gibi. Ama içim kesinlikle bunu söylemiyordu . "Anne burası çok güzel hadi evi gezelim"dedi Derin. Kardeşim hiç bana çekmemişti.
Ama bu söylediğim kardeşimi kötüleme niyetinde değildi. Tam tersi ben kendimi kötülüyordum. Neden bir insan kendini kötülesin ki?  Ama ben öyleydim işte kendimi ve sevmediğim huylarımı hep kötümserdim...                                                                                                                             Yeni evimize yerleşmeye çoktan başlamıştık. Tabi bunu ne kadar zevk alarak yapıyordum bilemem ama yinede bir şekilde devam ediyordum işlerime. Kutulardaki eşyaları çıkarırken gözüme bir şey ilişti. Bunu kesinlikle şu an görmek istemiyorum. Kutuyu elime alıp etrafıma bakındım. Annem şu an mutfakta eşyaları yerleştiriyor, babam ise dışarıdaki eşyaları içeri taşıyor, kardeşim onu kesinlikle hiç bilmiyorum. Etraf güvenli olduktan sonra kutuyu da alıp üzeri örtü  ile kapatılmış koltuğa oturdum. Kutuyu açmak istemiyorum. Yani en azından şu an açmak istemiyordum. Gerçeklerle yüzleşmek benim için zor olmamalıydı. " Bunu yapabilirsin Deniz. Hayatın bitmek bilmeyen acıları senin için zor olmamalı. Sen buna dayanırsın." Elimi kutunun kapağına götürdüğümde bir an için olsa da geri çektim ama tekrar elim kutunun kapağına yaklaştırıp kutuyu açtım. Eskimiş fotoğraflar, kolye, mektuplar... Bunlar değer verdiğim insanların bir parçalarıydı. Onların asla unutmak istemiyordum. Onların yok olup gitmelerine dayanamazdım. Helede sevdiğin kişinin yanında olmaması ve bu acıyla yaşamak. Ben babamı çocukken kaybetmiştim. Yüzünü bile daha görmediğim insanı canımdan çok seviyordum. Evet bu benim acımdı. Sadece yırtık bir fotoğrafıyla sevdim ben babamı. 

Gözyaşlarımın gözlerimde asılı durması zordu. Boşaltmak istiyordum içimi ama yapamıyordum. Bir süre öylece kalakaldım elimdeki resimle. Odanın içi sessiz bir futbol sahasını andırıyordu. Futbol sahaları sessiz olmazdı ama içimdeki saha öyleydi. Sesli olan her şey içimde kaybolup sessizliğe dönüşüyordu. Sessizliği sevdiğimi söylemiş miydim peki ya sessizliğimi bozanları sevmediğimi . Üvey babamın benle bu kadar takılması hoşuma gitmiyordu. Bana bakan üvey babam ve üvey babama bakan ben. Birbirimize öylece baktık. Acaba elimdeki kutuyu gördü mü?  İnşallah görmemiştir eğer görürse...

HAYATIN DÖNÜM NOKTASIWhere stories live. Discover now