İyi ki doğdun(FİNAL)

468 63 41
                                    

!!!Anti angst!!

30. yaşımın huzurunda yine aşk açıyorum bahara..

Hayatımda verdiğim ilk en doğru karardı onu sevmek, ikincisi ise İngiltere'ye gitmeden önce canımı yakacağını bilsemde onu son kez görmek için düğüne gitmekti. Belki de onun elimi tutması için vazgeçmemem gerekiyordu ve ben vazgeçmemiştim. Şimdiyse kendimize ait evimizde, bizim yatağımızda kollarındaydım. Portakalım huzurla uyuyor bense erken uyanmış onu izliyordum. Daha önce söyledim mi hatırlamıyorum ama o tıpki bir melek kadar güzeldi. Kokusu cennet kadar huzurlu. Kolarıysa sanki başıma hiçbir şey gelmeyecekmişçesine korunaklı.

O gün son kez veda etmeye gittiğimde elinde tek eşyası ona yazdığım defterle, düğünü terk edip benimle gelebileceğini düşünmemiştim. Uçağa bindim ve yerime oturdum göz yaşlarımı durdurmaya çalışırken ve aradan geçen sürede uçağın içinden yankılanan ses ile her şey değişmişti. Gelmişti ve korku dolu gür sesiyle bana bağırıyordu.

"Minseok, nerdesin? Lütfen buradaysan bir ses ver."

Önce hayal olduğunu düşünmüştüm ama herkesin bakışlarını sesin geldiği yere çevirmesiyle emin olmuştum. Buradaydı, elimi tutmak için gelmişti, beni sevmek için gelmişti. Oturduğum yerden kalkıp koridora doğru çıktım ve gözlerimi gözlerine diktim herkes bizi izlerken.

"Buradayım Jongdae."

Elini hafaya kaldırıp biletini gösterdi bana doğru adım atarken.

"Beni almadan mı gideceksin?"

Adımları bana kavuştuğunda sesizliğime karşın başımı tutup göğüsüne yasladı ve saçlarımdan öptü. Uçaktaki herkes gülümseyerek ıslıklar çalıyor ve 'kavuşun' sesleri yükseltiyordu. Böyle şeyler hep filmlerde olur sanırdım ama benim film de portakalımdı öyle değil mi?

Üçağın kalkmasına on dakika kala göğüsüne yaslanmış şaşkınlıkla fısıldadım, gürültüler arasında.

"Ama sen..."

Cümlemi bitiremeden susturdu ve kendisi konuştu.

"Ben senin olmadığın bir hayat istemiyorum Minseok, ben seni senden uzakta sevmek istemiyorum."

Göğüsünden ayrıldım anlına düşen saçlara dokundum, bütün gözler üzerimizdeyken.

"Ya baban?"

"Onu düşünme Minnie, yan yana olduğumuz sürece bize zarar veremez. Birlikteyken her zararı onarabiliriz. Senin de yazdığın gibi kurtulmanın bir yolunu buluruz."

Haklıydım, haklıydı bir yolunu bulmuştuk. O gün birlikte İngiltere'ye gelmemizle babası başımıza çok bela açmıştı ama biz hep el ele ayakta kalmıştık. Şimdiyse benim ablamın eşinin yardımıyla aldığım bir radyo kanalım vardı, Jongdae ise yine onun şirketinde hep sevdiği işi yapıyordu. Ablamla bir olup, annemi de buraya getirmiştik. Tabi ki kendimize ait bir kanalımız varken Kyungsoo ve Jongin'i de orada bırakamazdım. Sevdiklerim hep yanımdaydı, artık mutluyduk.

Bugünse portakalımın doğum günüydü, tanrının onu benim için yarattığı, en güzel günlerden biriydi. Dün gizlice bizimkilerle mesajlaşıp ona küçük bir sürpriz ayarlamıştık, saat öğleni bulurken de her şey hazır olmak üzeredir ve muhtemelen bizi bekliyorlardır ama benim portakalım kollarına beni almış uyanmak bilmiyordu.

'Çok şanslıyım' diye düşünürken kollarında huzuru bulduğum adamın uykulu nefes alış verişleriyle hareket eden çıplak göğüsüne bir öpücük kondurdum ve nefesimi vererek fısıldadım.

"Seni çok seviyorum uykucu."

Kıkırtılarından ve düzene giren nefesinden uyandığını anlamıştım. Başını eğip siyah saçlarıma bir öpücük kondurdu.

Portakal Bey/ chenminOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz