İstenmeyen şahıs

289 59 73
                                    

21. yaşımda, artık unut sayacında..

En son ayrıldığımızdan bu yana sonunda bizimkilerden izin alıp Portakalımın yanına Çin'e gidecektim. Aslında sevgili portakalın bundan pek haberi olduğu söylenemezdi, küçük bir sürpriz peşindeydim ama keşke haberi olsaymış diyorum şimdilerde. Ona tekrar kavuşacağımı düşündüğüm en mutlu günüm aslında ilk kalp ağrısı günümmüş çok acı öğrendim.

Ben bir güzel hazırlandım ve Çin'e doğru yola koyuldum. Vardığımdaysa sora sora ve telefon navigasyonu sayesinde okulunu buldum. Bölümünü bildiğim içinse binasını bulmam kolay olmuştu. Telefonumu cebimden çıkartıp 'ben geldim' diye onu arayacağım sırada karşı kafeteryadan altında dizleri yırtık siyah dar pantolon, üzerinde siyah tişört, bana ait olan kalın bordo kapüşonlu ile kolunun altında esmer sayılabilecek bir kız ve benden tarafa doğru gelen portakal bey  ile donup kalmıştım.

Oldukça samimi görünüyorlardı, hala dile getirmek ne kadar zor olsada sevgilisi gibiydi. 'Haberim yoktu' diye iç geçirdim kendi kendime 'neden söylemedin portakal?' diye de devam ettim. Ben dolan gözlerime engel olamadan kendime acı çektirircesine onların karşılıklı samimiyetlerini izlerken, ruhsuz gülen gözlerinin benim  yaşlı gözlerimi bulmasıyla yüzüde solarak eşlik etmişti ruhuna.

Beni fark etmeden önce kolundan çıkıp elini tutan kız arkadaşından, beni görmesiyle sıyırmıştı benim dokunmaya dahi sakındığım elini. Artık benim olmayan portakalım esmer kıza eğilip bir şeyler söylerken ben gözlerimi bulan gözlere olan duman alevi öfkemle olduğum yerden ayrılarak  koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum o an ama planım, kafamdaki tek düşünce bir an önce bir dönüş bileti almak ve evime geri dönmekti.

O an kız arkadaşını bırakıpta benim peşimden gelmesi dünyanın en aptalca şeyi olurdu, beni daha sonra telefonla arayabilirdi değil mi? Ama ikimiz de aptaldık ve o kız arkadaşını bırakıp benim peşimden gelmişti. Durmadan koştuğumuz yolda, hiç pes etmeden bana sesleniyordu.

"Minseok! Dur ve konuşalım lütfen."

Tek kelime etmeden koşmaya devam ediyordum. Ona çok kızgındım, bana söylemediği için mi ya da sevgilisi olduğu için mi bilmiyordum ama bu zamana kadar kimseyi kıskanmadığım kadar çok kıskanmıştım o gün onu. Bir başkasının o her tanesi şaheser olan çilleri öpecek lükse sahip olması beni deliye döndürüyordu, oysa daha ben bile öpememiştim onları.

"MİNNİE DUR ARTIK!"

Okulundan yeterince uzaklaştığımızı fark ettiğimde, duyduğum lakabımla olduğum yerde durdum ve koşarak bana doğru gelen çocuğa baktım. Kızgındım dediğime bakmayın, ben kimim ki ona kızacaktım. Bir gülümsemesi, bir bakışı, hatta hiçbir şey yapmadan çillerinin varlığı bile beni ona muhtaç ediyordu anında.

Yanıma yaklaşıp nefes nefese karşımda dikildi ve sordu.

"Neden kaçıyorsun Min?"

O andan sonraysa dudaklarımdan dökülen hiçbir kelimeden sorumlu değildim, çünkü birlikte araba yıkadığımız her günki gibi sırılsıklam aşıktım işte.

"Korkularımdan."

"Ne?"

Nefesini zar zor düzeltip yanağımdan süzülen yaşları sildi. Heyecandan kalbim çıkacaktı doğru ama bu suratına yumruğumu çakma isteğime de engel değildi.

"Bak Jongdae, burada olmak zorunda değilsin. Kız arkadaşının yanına dön , ben geldiğim gibi gitmenin de bir yolunu bulurum."

"Gitme Minnie, seni özledim."

Söylediklerime başka tek kelime karşılık vermedi ve beni öldürdüğünü bilmeden sıkıca sarıldı ona olan kırgınlığıma aldırış etmeden. Bense belli etmeden özlediğimi o kokusunu içime çekerek devam ettim.

Portakal Bey/ chenminWhere stories live. Discover now