1

741 82 46
                                    

Oikawa karanlıklar içinde arkasında kalan şatoya baktı, bir anda duygulanmıştı. Yıllardır tam anlamıyla hapsolduğu bu iğrenç yeri gerçekten özleyecek miydi? Kendi kendine kıkırdadığında ondan bir iki adım ilerde olan Iwaizumi durup ona döndü.

"Bir sorun mu var?" Oikawa derin bir nefes aldı.

"Bilmiyorum, garip hissediyorum. Her ne kadar dışarıyı çok görmek istesem de..." Başını kaldırıp Iwaizumi'nin gözlerine baktı.

"Ya babam haklıysa Iwa-chan? Dışarısı gerçekten tehlikeliyse, gerçekten beni dışlarlarsa." Iwaizumi derin bir nefes aldı, adımlayıp Oikawa'nın önünde durdu ve gözlerine baktı.

"Efendim... emin olun bu konuda babanızdan daha çok şey biliyorum, sizin de bilmeniz için şu sınırı aşmak zorundayız. Bu yola sizin sayenizde çıktık ve böyle devam etmeliyiz. Hakkınızda sizin bile bilmediğiniz şeyler biliyorum, lütfen bana güvenin." İçten bir şekilde gülümsediğinde Oikawa da gülümsedi, bu ikisi arasındaki güven köprüsünü oluşturan bir gülümsemeydi sadece.

Şatonun görkemli bahçe kapısını es geçip karanlık ormana doğru adımladılar. Bahçenin sınırları ormanın sonuna kadar ulaşıyordu ve Oikawa 20 yıllık hayatı boyunca koskoca bahçenin her bir köşesini ezberlemişti. Ve sırada ezberlemesi gereken koskocaman bir dünya vardı.

Bir çok şey merak ediyordu dünya hakkında. Bahçe sınırları ardındaki insanların hayatları nasıldı? Şehirlerdeki, köylerdeki insaların... Diğer insanların da öpüşmesi yasak mıydı? Bunu merak ediyordu çünkü kendisinin sevgilisi ile öpüşmesi yasaktı.

Bir dakika.

Sevgilisi...

Ona hiçbir şey dememişti, birden ormanın ortasında durdu ve seslendi.

"Iwa-chan! Akemi. Akemi'ye haber vermedik." Kolunu tuttu ve çekiştirmeye başladı.

"Hadi geri dönelim, ona haber vermeden gitmek istemiyorum." Oikawa kalıplı adamı sürüklemeye çalışsa da Iwaizumi yerinden milim kıpırdamıyordu.

"Efendim benim büyü güclerim var biliyorsunuz değil mi?" Oikawa ofladı fakat yine de onu çekiştirmekten vazgeçmedi.

"Biliyorum Iwa-chan, kendi isteğin dışında kıpırdamayacağını da biliyorum. Sadece sen pes edene kadar devam edeceğim." Iwaizumi ofladı ve Oikawa'yı kucağına alıp omzuna attı ve yürümeye başladı. Oikawa ne zaman onunla inatlaşsa böyle yapardı.

"Prensim, Akemi hanıma ben haber verdim, onu dışarıda görebilirsiniz. Hem de daha özgür bir şekilde. Eğer şimdi buradan çıkmazsak bir daha asla çıkamayız." Oikawa'yı indirdi ve ellerini onun yanaklarına koyup gözlerine baktı.

"Her gün sizi kafese hapsolmuş bir kuş gibi görmekten sıkıldım. Anlıyorsunuz beni değil mi? Bunu kendim için istemiyorum, zaten kral şu an bizi görse benim kellemi alır. Böyle bir şeye kendim için cesaret edemem." Oikawa'nın gözleri doldu ve derin bir nefes aldı. Elini tutması için Iwaizumi'ye uzatıp gülümsedi.

"Öyleyse tut elimi ve beni bilmediğim diyarlara götür sadık dostum. Bu kuşun kafesten çıkmasına yardım et." Iwaizumi onun elini tuttu ve ikisi gecenin karanlığında koşmaya devam ettiler.

***

Bahçe o kadar büyüktü ki Oikawa bile her yeri bilmesine rağmen kaybolabilirdi. Tabii tanrıya şükür kaybolmamışlardı. Garip bir şekilde Iwaizumi ile elleri hâlâ birbirine bağlıydı. Şafak sökmek üzereydi ve onlar büyük bahçe duvarlarına daha yeni ulaşmıştı.

Artık geri dönme şansları yoktu, onlar şatoya dönene kadar çoktan yoklukları fark edilir ve kaçtıkları anlaşılırdı. Sonuç olarak da cezaları kaçınılmaz olurdu.

prince/iwaoiWhere stories live. Discover now