2

480 79 37
                                    

Iwaizumi korkuyla arkasına döndü ve muhafızlara baktı. Oikawa'yı bileğinden kavrayıp çekiştirdi ve ayağa kaldırdı.

"Şimdi ne olsursa olsun asla konuşmayın."

Oikawa dediğini onun dediğini yaptı ve sessizce durdu. Muhafızlar şaşkınlıkla etrafına bakınmaya başladı.

"Nereye gittiler?"

"Tanrım, o büyücü bir şey yaptı. Az önce buradaydılar."

"Aptal aptal bakınmayın, görünmezlik büyüsü yaptı. Hâlâ buradalar." Bu ses kralın baş hizmetkârı Tsukishima'ya aitti. Iwaizumi en çok onun gelmesinden korkuyordu ve korktuğu başına gelmişti. Ona karşı savaşmak zordu, Iwaizumi'nin aksine büyü yetenekleri yoktu fakat en büyük silahı olan keskin bir zekası vardı. Ve bu zeka onu defalarca alt etmişti.

Göz ucuyla Oikawa'ya baktı. Oikawa gözlerini ifadesizce bir noktaya dikmiş ve öylece duruyordu. Öğrendiği gerçekler, üstüne bu olay onu garip bir ruh hâline sokmuş olmalıydı. İkisi tam anlamıyla köşeye sıkışmıştı. Tsukishima onların orada olduğunu biliyormuşçasına üstlerine yürümeye başladı.

"Siz ikiniz küçükken saklambaç oynadığımız zaman da aynı hileyi yapardınız. Görünmez olur ve asla ebelenmezdiniz. Tabii ben bilerek ebe olup sizi yakalayana kadar." Sırıttı ve tam ikisinin önünde durdu. "Tabii o zaman da minik prensimiz ağlayıp ebe olmak istemezdi o ayrı konu." İkisinin üstüne yürümeye devam ettiğinde, ikisi korkarak geriye adımladı. "Aslında bu büyüde minik bir detay var." Elindeki gaz lambasını onlara doğru tuttu. "Işığın göremeyeceği kadar görünmez degilsiniz. Gölgeleriniz hâlâ yerinde duruyor." Iwaizumi büyüyü bozup görünür hâle geldiğinde gülümsedi.

"Benim tek numaramın bu olduğunu sanıyorsan yanılıyorsun Kei." İkisinin sırtı duvara yaslandığında tekrar gözden kayboldular. Fakat bu sefer yaptıkları şey görünmezlik değildi. Iwaizumi ikisini duvarın diğer tarafına geçirmişti. Tsukishima sinirle kaşlarını çattı ve bağırdı.

"Duvarın diğer tarafındalar! Hemen diğer birliklere haber gönderin. Çok geç olmadan yakalayın onları!" Askerler onun sözüyle harekete geçerken Iwaizumi Oikawa'nın elini tutmuş hızla koşuyordu. Oikawa epeydir sessiz kalmıştı, bu onu korkutsa da şu an bunu soracak kadar vakti yoktu.

''Lanetiniz..." Nefes nefese konuşmaya başladı Iwaizumi. "Lanetiniz aktif fakat ben şatonun gördüğü görevi görüyorum." Başını çevirip Oikawa'ya baktı. Benim oluşturduğum geniş bir çember içerisinde lanetiniz geçersiz olacak."

***

İkili öğlene doğru koşmayı bırakmış ve buldukları bir akarsu kenarında soluklanıp su içiyorlardı. Oikawa hâlâ sessizdi, bakışları ve mimikleri her şeyi farklıydı. Iwaizumi onun pişman olmasından korkmuştu. Eğer pişman olduysa onu tekrar şatoya götürecek ve herkesin hafızasını silip intihar edecekti. Yaptığı B planı bu şekildeydi fakat bunun gerçek olmaması için içinden deli gibi dua ediyordu.

"Efendim..." Dedi Oikawa'ya dönüp. "Sorun ne?"

"Ben... ben çok kötü biriyim Iwa-chan." Iwaizumi beklemediği cümle ile duraksadı.

"Sizi öyle düşündüren şey nedir?"

Oikawa yerden aldığı bir taşı suya fırlattı ve oluşan dalgaları izledi.

"Orada çok korktum. Senin gibi güçlü olamadım." Dizlerini kendine çekip yüzünü dizlerine gömdü. "Öyle ki seni bırakıp askerlere teslim etmeyi bile düşündüm." Gözlerinden yaşlar süzülürken Iwaizumi donakalmıştı.

Kırılmıştı fakat onun ne hissettiği önemli değildi. Efendisinin böyle üzgün olmasına izin veremezdi.

"Ama öyle yapmadınız değil mi?" Oikawa yüzünü kaldırıp Iwaizumi'ye baktı. "Beni bırakmadınız, ikimiz birlikte kaçtık. Değil mi?"

"Ama bunu düşünmem bile korku-"

"Hayır hayır değil. Evet böyle düşünmeniz beni kırdı fakat hayatınızda böyle olaylardan hep uzak kaldınız. Şimdi karşı karşıya kaldığınız için de bir an önce uzaklaşmak için böyle düşünmüş olabilirsiniz."

"Seni kırdığım için özür dilerim Iwa-chan." Burnunu çekti ve tekrar önüne döndü. "Bundan sonra ne yapacağız?"

"Bundan sonra..." Iwaizumi de gözlerini suya dikti. "Ormanın biraz daha ilerisinde büyücü bir arkadaşımın kulübesi var. Bir süreliğine orayı bize bıraktı. Orada konaklayıp sonrasında Karasuno Krallığına gideceğiz."

"Karasuno mu... Orası bizim düşmanımız."

"Sizin değil, babanızın düşmanı."

"Nasıl yani?"

"Karasuno ile olan düşmanlık daha siz doğmadan önce başladı. O zamanlar babanız ve Karasuno kralı yakın arkadaştı fakat babanız onlara ihanet etti, böylece Karasuno ve Aoba Johsai arasında yıllarca sürecek düşmanlık başlamış oldu."

"Bu olayı böyle detaylıca bilmiyordum... Peki Karasuno bizi kabul edecek mi?"

"Kabul etti bile. Babanıza karşı geldiğinizi duyduklarında kabul ettiler. Bizi biraz politik işlerle meşgul edecek gibi duruyorlar fakat sizi bunlardan uzak tutmak için elimden geleni yapacağım."

Oikawa sonunda gülümsedi ve Iwaizumi'ye döndü.

"Teşekkür ederim Iwa-chan. Hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum." Iwaizumi de gülümsedi.

"Siz beni ve ailemi sefil hayatından kurtararak yeterince şey yaptınız zaten efendim."

"Iwa-chan bana bir daha efendim deme." Oikawa birden konuyu değiştirdiğinde Iwaizumi duraksadı.

"Ama size başka nasıl hitap edeceğim ki?"

"Oikawa nasıl? Ya da Tooru?"

"Siz bir prensiniz ben de sizin emrinizdeki bir köle. Si-"

"Köle mi? Cidden kendine köle mi diyorsun? Iwa-chan biz dostuz. Ve ben artık bir prens değilim. Kendi krallığımı terk ettim."

"Ama-"

"Lütfen Iwaizumi, bu efendin olarak senden son isteğim. Bundan sonra istediklerim arkadaşın olarak olacak."

"Pekala... Oikawa."

________

Wowowooeo bomboş bir bölüm kdmajdka

Yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik görmeyinn😘

prince/iwaoiWhere stories live. Discover now