10

301 53 29
                                    

Oikawa ormanın içinde kaybolmuştu. Iwaizumi ile beraberken korkutucu gelmeyen orman tek başına onu fazlasıyla korkutuyordu. Ağaçların arasında, bilmediği bu yerlerde boş boş dolaşmak onu fazlasıyla rahatsız ediyordu. O kadar çok ağlamıştı ki artık ağlayamıyordu. Boş boş dolaştığı dakikaların birindeyken bir siluet gördü. Kaşlarını çattı ve o yöne doğru seslendi.

"Hey!"

Siluet ona döndüğünde görmeyi en son beklediği kişiyi gördü. Tsukishima? Gözlerini kırpıştırmıştı fakat gördüğü kişi hâlâ aynı kişiydi. Tsukishima onu görmemiş yürümeye devam ediyordu, bu yüzden Oikawa seslendi.

"Tsukishima!" Sarı saçlı çocuk duyduğu ses ile gülümsedi, aradığı kişi onu bulmuştu. Sese doğru döndü ve adımlamaya başladı. Oikawa'nın sinirleri epey bozuk olduğundan tekrar yere oturdu ve ağlamaya başladı. Ellerini hiçbir yere sürmemeye dikkat ediyordu. Tsukishima yanına geldiğide başını kaldırıp ona baktı. Aklından cümlelere toplamaya çalışıyordu. En sonunda sorulardan birini çekip sordu.

"Ne oluyor burada?" Sesi titrediğinde dudaklarını birbirine bastırıp hıçkırdı. Tsukishima ise onu ifadesiz bir yüzde tepeden izliyordu.

"Ne oluyor biliyor musun Oikawa?" Dedi ve kendini tutamayıp sırıttı. Hatta sırıtmak bile yetmemiş gülmeye ardından da kahkaha atmaya başlamıştı. Oikawa anlamsız bakışlarını ona gönderirken gözyaşlarını sildi.

"Bu kadar komik olan ne?" Bu sorunun ardından Tsukishima daha da çok gülmüştü. Sonunda nefesini düzene sokup gülmesi kesildiğinde yere, Oikawa'nın tam karşısına oturdu. Gözlüğünü çıkarıp gülmekten oluşan yaşlarını sildi.

"Bu kadar komik olan şey... senin aptallığın Oikawa." Gözlüğünü geri taktığında gözlerini ona dikti. "O kadar aptalsın ki sana diyecek hiçbir şey bulamıyorum." Oikawa kaşlarını çattı, sinirlenmeye başlamıştı.

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Sen... sen daha kendini bile hatırlamayan bir aptalsın."

Kaşlarını çattı Oikawa. Kendini hatırlamamak mı? Bunun ne demek olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden yine her şeyi sorduğu gibi bunu da sordu. Tsukishima ise yüzünü onun yüzüne yaklaştırdı.

"Cidden bir prens olduğuna, Aoba Josai ya da Karasuno diye krallıklar olduğuna inanıyor musun?" Alayla gülüp hafifçe Oikawa'nın alnına vurdu. Oikawa onun elmasa dönüşmesini beklemişti ama öyle bir şey olmamıştı. Iwaizumi'nin dediğine bakacak olursak bu laneti geçersiz kılmak için karşındakine yoğun bir sevgi beslemek gerekiyordu ama Oikawa ona karşı en ufak bir sevgi bile beslemiyordu. Bunu daha sonra sorgulayacaktı, şimdi aklı kendini hatırlamamaktaydı. Tsukishima onun cevap vermeyeceğini anlamış olacak ki devam etti. "Oikawa şu an aslında bir hiçliğin ortasındasın." Bu cümle geçer geçmez etraf kararmış ve ağaçlar tek tek yok olmuştu. Oikawa korkarak ayağa kalktı ve etrafına bakındı. Şimdi büyük karanlığın içinde kalmıştı. Tsukishima ile birlikte. Ona geri döndüğümde o yerinde değildi. Arkasında, kulağının arkasında Tsukishima'nın sesini duyması ile irkildi Oikawa, hızla bir iki adım attı ve arkasına döndü. Şimdi sonsuz karanlığın ortasında Tsukishima ile başbaşaydı. Ayağındaki zemin kayarken Tsukihima da kaybolmuştu, etrafta sadece onun sesi vardı. Oikawa sürrealist bir rüya görüyormuş gibi hissetti. Tsukishima karanlık içinde yankılanan sesi ile konuşmaya başladı.

"Baban, hizmetkârların, Karasuno prensleri en önemlisi de Iwaizumi... hiçbiri gerçek değil Oikawa. Bir kaç detay hariç tabii. Bu dünyada gördüğün hiçbir şey gerçek değil hatta sen bile." Oikawa karanlık içinde korkuyla yankılanan sesi dinlerken nefesinin sıkıştığını hissetti. Nefes alamıyor ve titriyordu. Duyduğu şeyler ona hiçbir şey ifade etmiyor ama onu ürkütüyordu da. Boğazını sanki görünmez bir el sıkıyordu bu yüzden ellerini boğazına götürüp rahatlatmaya çalıştı. Karanlığın içinde sesler duydu, kendi sesiydi bunlar. Ama farklı biri gibiydi. Konuşma tarzı farklıydı, söylediği şeyler de onun asla söylemeyeceği tarzda şeylerdi. Karanlık hafifçe silindi ve yerine bir salon gelmeye başladı. Özenle düzenlenmiş lüks bir ev salonuydu burası ama bir fark vardı. Oikawa kralliyette geçen hayatında bile bu kadar lüks mobilyalar görmemişti.

Artık karanlığın içinde süzülmek yerine ayakları yere basmıştı. Salonda yürüyüp masanın olduğu kısma ilerledi. Masada gördüğü yüzler kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Bir yerde kendisi oturuyordu, diğer yanlarda da tanımadığı başka kişiler. Anlaşılan o ki kimse onu fark etmemişti. Bu bazen Iwaizumi'nin eski bir anıya dönmek için yaptığı bir büyüye benziyordu, hatta aynısı bile olabilirdi. Derin bir nefes alıp masaya ilerledi, oradakiler sadece bir anıydı ve birinin kucağına otursa bile onu fark etmezlerdi. Tabii şu an öyle bir şey yapmayacaktı.

Aklında bir çok sorun vardı. Bu anıları hatırlamak için yapılan bir büyüydü ama onun böyle anıları yoktu. En azından kendisi hatırlamıyordu. Sonra anladığı kadarıyla Tsukishima da büyü yapabiliyordu fakat bunu bugüne kadar nasıl ve neden saklamıştı? Bir diğer sorun ise neden buradaydı? Derin bir nefes alıp etrafı incelemeye başladı. Anlaşılan Tsukishima da bunu istiyodu ki şu an konuşmuyordu.

Masaya epey yaklaştığında kenara geçip duvara yaslandı ve olanları izlemeye koyuldu. Sarı saçlı bir çocuk konuştu, Oikawa onu tanıyor gibiydi fakat aynı zamanda da tanımıyordu. Çocuk, "Bella mı?" Diye sordu, sonra "Cidden ona mı aşık oldun Tooru diye ekledi." Kendisi, yani masada oturan Oikawa da "Ah öyle deme sevgili dostum... O çok saf ve güzel." Diye yenıtlamıştı onu.

Aralarında böyle bir konuşma devam ederken karanlıktan bir kadın silüeti belirdi. Anlaşılan onu şimdilik sadeceke kendisi fark etmişti. Kadının "Kötü ve bencil adamlar." Demesi  ile herkes ona dönmüş, hatta epey de korkmuştu. Kadın karanlığın içinden çıktığında korkanların arasına kendisi de katılmıştı. Çünkü bu kadın prenses Kiyoko'ya o kadar benziyordu ki yaşlı olmasa o olduğuna yemin edebilirdi.

Diğer adamlar sarhoş olduğundan kabus gördüğünü düşünüp korkuyla kenara kaçarken kadının genç bir hal alması ile Oikawa da onlar gibi hissetmeye başlamıştı. Bu kadın kesinlikle Kiyoko'ydu. Ama neden? Bu gördükleri neydi ve neden Kiyoko buradaydı. Derin bir nefes aldı. Büyülere alışıktı bu yüzden bir süre daha sakin kalabilirdi.

Odadaki herkes tek tek bayılıp yere yığılmaya başladı, ardından da bedenleri yok olmuştu. Sadece kendisinin diğer bedeni hariç. Kiyoko ona yaklaştı ve bir şeyler söyledi. Oikawa söylediklerini tam olarak anlayamamıştı. Ama şu cümleyi çok iyi anlamıştı. "Çok uzaklara gideceksin, tarihin bile olmadığı, bir varmış bir yokmuş  zamanına, kaf dağının da uzaklarına gideceksin." Kiyoko diğerleri gibi yere düşmüş olan Oikawa'nın başına eğildi. "Bir prens olacaksın ama lanetli bir prens..." Oikawa sonrasını yine anlayamamıştı.

Etraf kararırken Oikawa kaşlarını çattı. Tüm bunlar da ne demek oluyordu? Prensen Kiyoko neden buradaydı? Kendisi kimdi? Kafası fazlasıyla karışıktı. Sorularıyla boğuşurken yine ormana geldiğini fark etti. Tsukishima tam karşısındaydı. Kaşlarını çatarak ona yaklaştı Oikawa, tam yumruk atacaktı ki Tsukishima yüzündeki ukala sırıtış ile onu durdurdu.  Bu sırıtış Oikawa'da onu daha çok yumruklama isteği uyandırıyordu. Fakat onu yumruklamaktan vazgeçip elini çekti ve tükürürcesine konuştu.

"Bütün bunlar da ne demek oluyor!?" Dedi Oikawa. Tsukishima derin bir nefes aldı, Oikwa'yı böyle görmek kesinlike onu çok eğlendiriyordu.

_______

AAAAA BILIYORUM BILIYORUM BEN ÇOK SORUMSUZ BIR YAZARIM AMA SONUNDA YAZDIM VE MUTLUYUM SIZI BEKLETTIGIM IÇIN OZUR DILERIM

VE

SANIRIM FINALE BAYA BAYA YAKLASTIK

AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA

prince/iwaoiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin