0.4 - Beatrice?

22.7K 1K 116
                                    

✘ Bundan sonra ben değişimi belirtmedikçe hikaye Beatrice'in gözünden devam edecek. 

Pembeden nefret ediyorum. Bridget bu elbiseyi giydiğinde ona bu kadar oturmamıştı. Sanırım ondan biraz daha kiloluyum. Saçlarımı düzleştirmem iki saatimi aldı. Okula gitmek için saat beşte kalkmam şart mıydı sanki? Normalde olsa son dakika kalkar hatta ilk derse de geç giderdim. Ayrıca ne giydiğim ve saçlarım kimsenin umurunda olmazdı. Şimdi daha da büyük bir olayla karşı karşıyayım. On iki santim topuklu ayakkabılarımla merdivenleri inmem gerekiyordu. Her basamakta Brid için güzel terimler buldum. Söylene söylene aşağıya indim. Kahvaltı masasına annemi gördüğümde ona küçük bir gülümseme verdim. 

"Günaydın anne. Görüşürüz." dedim. Bir saat önceden okula giderek de tam bir gerizekalıyı andırıyor olmalıydım. Annem ise bana arkamdan seslenerek durmamı sağladı. "Bol şans Beatrice." yerimde donup kaldım. Kendime gelince kahvaltı masasına gidip oturdum. Sanırım bugün bir istisna olmalıydı. Bridget için. "Anne?" dedim ve o kahvesinden bir yudum alıp bana baktı. Elindeki gazeteyi katlayıp yanına koydu. "Herkesi kandırabilirsiniz ama sizi doğuran benim. İki kızım arasında farkları gözüm kapalı sayabilirim." dedi. "Yani bize kızmadın?" dedim sorarcasına. "Hayır. Ama o ayakkabılarla günü sağ salim bitirirsen eve gelince mutlaka tuzlu su dolu kovada ayaklarını dinlendir. Ayrıca burada olduğun için mutluyum." dedi. Ayağa kalkıp sersem adımlarla onun yanına gittim ve ona sarıldım. "Seni seviyorum ama Brid okula erken gitmemi şart koydu. Şimdi gitmem gerek." diyerek hemen kapıya doğru gittim. Hemen dediysem gitmem yirmi dakikayı buldu. Annem arkamdan sayısız kahkaha atarken kapıdan çıkmayı başarmıştım. Okula gelene kadar bir saati bitirdim. Normalde bu okul yarım saate gidiliyordu. Okula girdiğimde etrafıma bakındım ama tabiki kimseyi tanımadığım için öylece ortada kaldım. Ben şimdi kimin yanına gidecektim? Yüzleri hatırla. Brid bana arkadaşlarının resimlerini gösterirken hiç dikkat etmemiştim. Şu an kendime lanetler savuruyordum. Ta ki benim için yeni olan sevgilimi görene kadar. Yanında üç tane daha çocuk vardı. Birinin saçları maviydi. Hep saçlarımı boyatmak istemiştim ve şu an bu isteğim daha da fazla artmıştı. Ama sanırım ona yakıştığı gibi bana yakışmazdı. Duruşumu düzeltmeye çalışarak onların yanına ilerlemeye başladım. Piercingli çocuk benim sevgilim olacak kişiyi dürttü ve onun bana dönmesine sebep oldu. Çocuk beni görünce gamzelerini gösterecek şekilde gülümsedi ve el salladı. Etkilenmemek için kırk takla atmam gerekti. Umarım içi de dışı kadar güzel değildir. Lütfen. Bu çocuk Brid'de ne bulmuş. Çocuğun üstünde kolsuz bir Green Day t-shirtü vardı. Onun kısa kollusu da benim dolabımda vardı. Düşünmeyi zor da olsa bırakıp onun yanına ulaştım ve ayağa kalktığı için sanırım ona sarılmam gerektiğini anlayıp ona sarıldım. Piercingli çocuk ile mavi saçlı çocuk birbirlerine bakıp surat astı. O an sevilmediğimi düşündüm. Aslında sanırım onlar Bridget'i sevmiyorlardı. Ama ben Bridget gibi davranmalıydım. O yüzden sadece Ashton ile konuşmaya karar verdim.

"Günaydın Ashton. Ash." dedim. İki günlük çocuğa adıyla hitap etmem normal değil mi? Ama ona göre değil. Çünkü dün bana bu konuda sorular sorup beni zor durumda bırakmıştı. 

"Günaydın bebeğim. Bugün nasılsın bakalım? Yani dün dedin ya şey diy-" derken onun sözünü kesmek için parmağımı onun dudağına koydum. O an büyük bir şekilde saçmalayıp regl olacağımdan bahsetmiştim. Bir anda Bridget bana benzeyemezdi. Yani bir anda dış görünüşünü tam tersine çeviremezdi. Bunu yavaş yavaş yapmam gerekiyordu. O yüzden bugün hiç istemeden de olsa pembe bir elbise ve ona uygun bir topuklu ayakkabı giymiştim. Yoksa benim Bridget olmadığımı anında anlarlardı. 

"İyiyim iyiyim. Yanlış alarmmış." dedim ve yüzümün kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirim. Yanlış alarm ne ya? Bunun yanlış alarmı mı olur? Ama onun yüzüne bakarken yalan söylemek çok zor geliyordu. Sanırım ona üzülüyordum. Sonuçta aslında ben onun sevgilisi değildim. Onu buna alet etmek istemezdim ama Brid'in bunu bilerek yaptığına yemin edebilirim.

"Ah, pekala. Sen öyle diyorsan öyledir. Hadi seni sınıfına bırakayım ders başlayacak." dedi. Onu başımla onayladım ve elbisemi düzelttim. Bu lanet elbise bu kadar kısa olmak zorunda mıydı? Okuldayız defilede değil. Ama Ashton bunu takıyor gibi görünmüyordu. Belki de böyle kızlardan hoşlanıyordur. Bilirsiniz zıt kutuplar birbirini çeker. Daha Ashton'ı tanımadan sadece t-shirtüne bakarak onun hakkında bir iki fikir yürütmüştüm. Ve canı cehenneme şey fazla tatlıydı. Arkadaşlarına öğlen görüşeceklerini söyledi ve mavi saçlının onun yakasını çekmesiyle ona daha da yaklaştı. T-shitü yırtacak. Tanrım o tshirtün yırtılmasına izin verme. Tanrım beni duyuyor musun? T-shirt diyorum. Müzeye bile koyabilirim onu diyorum. Ona zarar gelmesin diyorum. Ben bunları düşünürken çocuğun sesini zar zor da olsa duydum.

"Dostum bugünü tarihe yaz ne olursun. Bize tek bir hakarette bulunmadı." dedi. Bu cümleden anladığım kadarıyla Bridget bu çocuklara da takmıştı. Çocuklara bakınca onların o kadar da nefret edilecek tipte olmadıklarını düşündüm. Bence eğlenceli bir gruba benziyorlardı. Onlarla kendim olarak tanışmayı çok isterdim. Ama benden önce Bridget tanışmıştı. Kardeş gölgesinde kalmak böyle bir şeydi işte. Hep o ilk tanışan olurdu. Bu yüzden kimse bana şans vermezdi. Sanırım şu an toparlanmam gerek. Zor da olsa ilk defa Bridget gibi olmalıyım.

"Bebeğim artık şunların yanından ayrılır mısın? Seni de kendilerine benzetecekler. Ezik takımından olmak istemeyiz hadi." dedim istemeden de olsa. Ashton çocuklardan uzaklaşıp bana döndü. Giderken mavi saçlı çocuğun diğerlerine "Az önceki lafımı geri aldım. Bu kız tam bir sürtük." dediğini duydum. Derin bir nefes aldım. Onu bana demedi. Onu Bridget için dedi. Ama o cümleyi ben söyledim. Ama söylemek istememiştim. Sadece hemen anlasınlar istemiyordum. En azından bir ay sonra öğrenseler benim için daha iyi olurdu. Kendi okulumda sınavlarım bir ay sonra başlayacaktı ve Brid eminim bir ay sonra tasını tarağını toplayıp geri dönecekti. O zamana kadar kimse bir şey anlamamalıydı. Ağlamamak için yanağımın içini sertçe ısırdım. Ashton'ın hızına yetişemediğim için onun koluna tutundum. Bu ayakkabılarla onun kocaman adımlarına yetişmemin imkanı yoktu. Ama Brid eminim ona yetişiyordur. O doğuştan Rihanna yürüyüşüne sahip. Ve ben onun kaslı kolunu tutunca bir an kalbimin durduğunu sandım. Bu çocuğa dikkatli bakmamaya özen gösterdikçe onu tanımaya başlıyordum. O da kolumun etkisiyle yavaşladı ve ben iki elimle onun kolunu tutarak sınıfıma doğru ilerledik. Sanırım bu temas olayına alışıktı. Ama ben değildim. Bir erkekle el temasını bile sadece pizza siparişinde parayı öderken yaşardım. Ama şu on dakikadır her ayağımı burkmaya kalktığımda Ashton beni tutmuştu. Bridget'in böyle anlar yaşadığını sanmıyorum. Dediğim gibi o doğuştan bir manken yürüyüşüne sahip. Benden de ancak penguen olur. Belki de bu yüzden kimse beni sevmiyordu. Bunları sonra düşüneceğim. Akşam yalnız kalınca yada başımı yastığa koyunca. Sınıfımın kapısına gelince Ashton beni kendine çevirdi ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. 

"Sonra görüşürüz bebek." dedi ve benim şaşkınlığıma aldırmadan koridorda ilerlemeye devam etti. Bense sadece ilk öpücüğü almamın şokuyla kapının önünde kalakaldım. Acaba ondan ayrılsam mı? "Saçmalama Beatrice. Bu çocuktan ayrılırsan yılın salağı ödülünü sana verirler." dedim kendi kendime ve sınıfıma girdim.

▼▼▼

Öğle arası tam bir cehennemdi. Brid'in -artık benim- kız gurubum aynı Mean Girls filmindeki kızlar gibiydi. Böyle kızlardan hayat boyu nefret etmişimdir. Nefret ettiğim kızların arasında bulunduğum için kendimden de nefret etmeye başladım. Öğle arası başladığından beri kızlar yemekhanenin kapısından giren herkesi eleştirmişti. Onlara göre mükemmel insanlar sadece kendileriydi. Bana kalsa şu an onlar dışındaki herkes mükemmeldi. Futbol ve basketbol takımı hariç. Her okulda bu gruplardan bulunması şart mı acaba? Ve bize yiyecekmiş gibi bakmaları da çok mide bulandırıcıydı. Yemeğimden bir lokma bile almadım. Sabah da kahvaltı yapmamıştım ama umurumda değil. Hızla ayağa kalktım ve kızlara lavaboya gideceğimi söyledim. Onlar bana cevap veremeden yanlarından ayrıldım. En son isteyeceğim şey bana eşlik edecek kızlar.

Koridorda ilerlerken yanlışlıkla bir sınıftan çıkan kıza çarptım ve kızın defterlerinin düşmesine sebep oldum. Genelde filmlerde erkek ile kızda yaşanan durumun bende bu şekilde yaşanması çok normal. Çünkü ben tam bir sakar şirinin şirin olmayan haliyim. Kızın eşyalarını toplamasına yardım ettim.

"Gerçekten çok özür dilerim. Görmemişim." diyerek kitaplarını ona geri verdim. Kız ise bana şok içinde bakıyordu. İsa'nın yere indiğini söylesem bana böyle şaşkınca bakmazdı herhalde. Bana bakmaya devam etti. Sonra düzeldi ve tek bir kelime ile beni de şoka soktu.

"Beatrice?"

TwinDove le storie prendono vita. Scoprilo ora