Yanımda derin nefesler içinde uyuyan çocuğa döndüm. Kapalı göz kapaklarının hafifçe titreşmesini, hafifçe açık ağzından gelen sıcak nefesleri, önüne düşmüş kıvırcık saçları ve dokunmak istediğim halde elimi yakacağına inandığım yeni çıkmaya başlayan sakallarına bakmaktan kendimi alamıyordum. Onu en çok uyurken izleyebiliyordum. Her hattını ezberime alırcasına bakıyordum. Bu onu son görüşüm olabilirdi ve her an benim için çok önemliydi. Zihnime onu kazımam gerekiyordu, onu unutamazdım. Hayatımı bu kadar altüst eden çocuğu unutmam gerizekalılıktan başka bir şey olamazdı. O da hissediyordu sanki bir şey olacağını. Michael'a göre bu sadece benim kuruntumdu ama ben hala bunun sadece bir kuruntu olmadığını düşünüyordum. Her gece benimle kalmak için saatlerce dil döküyordu. Hatta ben daha cevap vermeden yatağıma girip uyuma numarası yaptığı bile olmuştu. Benim değil Bridget'in yatağına. Ayrıca o derin uykusundan eser kalmamıştı. Onun ölümünü gördüğüm kabusumdan beri benimle kalırken en ufak bir çıtırtıda dahi uyanıyordu. Okulda da bir saniye olsun yanımdan ayrılmıyordu. Michael ve Dylan ile buluşmak için derslerden izin alıp çıkmak zorunda kalıyordum. Michael'ın bunları normal bulması sinirlerimin gerilmesine sebep olsa da düşününce o Ashton'ı benden daha iyi tanıyordu. Yani büyük ihtimalle o haklıydı ve ben gerçekten de kuruntu yapıyordum. Ayrıca Bridget geldiğinde buralarda olmak istemiyordum. Onları bir arada görmek bana iyi gelmeyecekti. Zaten şimdiden yaşayan ölü gibiydim. Bütün enerjimi Ashton'a aktaran bir makineden farksızdım. Beni güldürmek için her şeyi yapıyordu ve ben sayılı günümüz kaldığı için Bridget gibi davranmaya devam ediyordum. Onu öpmek ruhuma acı veriyordu ama bir o kadar da mutlu ediyordu. Sanki kötü anılarımı çekiyor yerine mutlu anılar koyuyordu. Ruh emicinin gelişmiş versiyonu gibiydi. O olmadığında hayatım mum misali sönüp bitecekti. Ashton, benim ateşimdi. Hem ışık yaymamı sağlayacak hem de sonumu getirecekti. Bir insan bu kadar iyi olmamalıydı.
Dirseğim üstünde doğrularak Ashton'ın yeni çıkmaya başlamış sakallarına dokundum. Tahmin ettiğim gibi elim yanmaya başlamıştı. Küçükken babam beni öpmek istediğinde sakalları battığı için saklanacak delik arardım. Şimdi aynı şekilde Ashton'ın sakalları elime batıyordu ama verdiği acı kalbimdeki kadar büyük değildi. Avucumu onun yanağına koyduğumda gözlerini araladı ve ağır, boğuk sesiyle mırıldandı.
"Seni bu saatte uyandıran nedir, kelebek?"
İlk defa bana gerçek bir benzetme yapmıştı. Kelebekten farkım yoktu artık. Her günümü ilk günümmüş gibi yaşamaya çalışıyordum. Ashton ellerimden gittiğinde de kelebeğin o bir günü bitmiş olacak ve ölecekti. Elimi çekeceğim sırada elimin üstüne elini koydu ve gözlerini yeniden kapatıp, gülümsedi. Gülümsemesi içime işlemeye devam ederken gözlerini açtı ve nefesimin kesilmesine sebep oldu. Ay ışığı ve sokaktaki lambalar az da olsa odaya ışık veriyordu ve onu daha rahat görmemi sağlıyordu. Ellerimizin altındaki çukurda dokunmak istediğim için dirseğimi çekip, başımı yastığa bıraktım ve elimi biraz çekip onun gamzesine ulaşmaya çalıştım. Bu çabam onun boğuk bir kıkırtı çıkarmasına sebep oldu ve elini çekip belime yerleştirdi. T-shirtümü biraz sıyırıp omurgam hizasında parmağını aşağıdan yukarıya doğru hareket ettirmeye başladı. İçimden ürperti geçtiğinde gülümsemesi soldu. Onu yeniden yapması için teşvik edercesine gamzesinin olduğu yere baskı uygulayıp dudaklarımı büzdüm. Benim bu halime gülüp yeniden eliyle aynı harekete devam etmeye başladı.
"Sabah ojelerini yenileyelim. Çıkmış bazıları."
Elimi yanağından çekip incelemeye başladım. Dediği doğruydu. Onları bilerek soyduğumu söylesem bana garip garip bakacaktı. Bazen stres olduğum için tek uğraşım ellerimdeki ojeler oluyordu. Pembe, simli, lanet ojeler. Neden başka renk değil de pembe? Dünyada başka renk mi kalmadı? Neden Ashton benim tam zıttım olan bir kıza bu kadar aşıktı. Bu ojeleri kullanmamın tek nedeni tırnaklarıma ojeleri süren kişinin Ashton olması. Nedense benden daha dikkatliydi bu konuda. Bridget ona çok fazla şey öğretmiş olmalıydı. Çünkü geçen gün elinde sıcak su torbasıyla gelmişti. Ona garip garip baktığımda regl dönemimde olduğunu düşündüğünü anlayıp bütün gün karnım ağrıyor numarası yapmıştım. Halbuki Brid'den tam bir hafta sonra oluyordum ve Ashton'ın bu tarihleri özenle saydığını o gün fark etmiştim. İçimi acıtan detaylar teker teker ortaya çıktığında kalbime binlerce bıçak saplanıyordu. Ashton, Brid'e gerçekten aşıktı. Aralarında ne geçerse geçsin, Brid ne kadar çekilmez olursa olsun Ashton ona tapıyordu. Belki de Brid bu yüzden yer değişmek istemişti. Onun hayatının mükemmelliğini görüp kendimden nefret edeyim diye.
Başımı olumlu olarak salladıktan sonra elimi çektim ve sırtımı ona döndüm. Biraz daha bakarsam salya sümük ağlamaya başlayacaktım ve bu onun karşısında yapmam gereken son şey olmalıydı. Michael'ın dediğini yapmak için boş bir vakit yakalamaya çalışıyordum. Odanın köşesindeki kabarık tahtanın bulunduğu zemine gözlerimi diktim. Hala oraya bakamamıştım ve bu beni çıldırtıyordu. Michael, onların ilişkisini anlamamız için Brid'in günlüğünü bulmamı istemişti. Brid, yazmayı öğrendiğinden beri düzenli bir şekilde günlük tutardı ve bir oda dolusu günlüğü olduğunu düşünürdüm ama hepsini bitirdikten sonra yakardı. Ben asla günü gününe yazmazdım. O yüzden günlük tutmayı yıllar önce bırakmıştım. Ama Ashton gibi biri hayatımda olsa eminim ki bir video günlük, foto günlük yada sadece günlük tutabilirdim. Belki de hepsini tutardım. Çünkü onunla olan her an önemliydi. İçimi ısıtıyordu ve ilerde hatırlamak istediğim bütün anılarım onunlaydı. İyisiyle kötüsüyle onu içime kazımak istiyordum. Brid de akıllılık edip Ashton ile video günlük tutmuştu. Gerçi Michael'ın dediğine göre sırf kıskançlığından yapmıştı ama Ashton'ın bunu pek umursadığı yok gibiydi. O eğlenceli olan her şeyde vardı. Asıl önemli olan ilişkinin belgesi olan Brid'in anılarını yazdığı günlüğü bulmaktı. Brid çok temkinli yerlere saklardı ve gözüm hep o çıkıntılı tahtadaydı. Onun altına bir şeyler saklayabilirdi. Küçükken benim sevdiğim bebekleri toprağa gömen kızdan böyle bir şey beklemem normal değil mi? Düşüncelerimden beni Ashton'ın sesi çıkardı.
"Uyudun mu?"
Sesimi bulmaya çalıştım ama uykuluyken onunla konuşamazdım çünkü bazen İspanyol aksanı ortaya çıkıyordu ve bu şu an için fazla tehlikeliydi. Göbeğimin üstündeki eline elimi koyduktan sonra hafifçe sıktım. Mırıltı çıkararak beni kendine çekti ve saçlarıma yüzünü gömdü.
"Yarın benimle bir yere gelir misin?" dediğinde kaşlarımı çattım. Nereye gideceğimi düşündüm. Tek bildiğim Michael, Luke ve Calum ile bir barda çalacaklarıydı. Jetonum büyük bir sesle beynime düştüğünde ona döndüm ve burunlarımız birbirine değdiğinde "O arkadaşlarını görmek istemiyorum." dedim. Sesim titrer gibi olmuştu ama aksanımı bastırmak için bunu yapmıştım. Michael, Brid'in onlardan nefret ettiğini binlerce kez söylediği için artık beynim bu konuda otomatiğe bağlamıştı. Tanışmak için kırk takla atabileceğim çocukları elimin tersiyle itmek zorunda kalıyordum. Ama Michael bana söz vermişti. Luke ve Calum ile konuşup beni tanıştıracaktı. Hatta bu anı birkaç kere hayal edip kendi kendine kahkahaya boğulmuştu. Bu işte eğlenen tek kişinin Michael olması da ayrı bir garipti. Sıcak nefesini dudaklarıma saldığında kalp krizine gireceğimi sandım. Benim bildiğim yeni uyanan insanların ağız kokusu çekici olmaz. Ama Ashton bütün kuralları yıkmakta çok başarılıydı. Nefesi iğrenç değildi. Tapılası derecede hoş kokuyordu ve dondurma gibi eriyip gitmeme sebep oluyordu.
"Onlara karşı fazla ön yargılısın Brid. Ama onlardan önce gideceğiz. Çalışımı görmeni istiyorum. Sonra söz veriyorum gitmene izin vereceğim."
Sen izin vermesen bile birkaç güne gideceğim zaten Ashton. Son kez beni etkin altına almana izin vereceğim. Hayatımın sonunda kadar yaptığın hiçbir şeyi unutmayacağım. Bana ne yaptın bilmiyorum ama ne kadar acı içinde olsam da seninle yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim.
"Tamam."
Yarın ilginç bir gün olacaktı. Onu ilk defa çalarken görecektim ve bunu da mükemmel yaptığına adım gibi emindim. Alnımı öptü ve beni göğsüne çekip uyumama izin verdi.

YOU ARE READING
Twin
Fanfiction"Yerleri değişeceğiz. O kadar zor değil. Küçükken oynadığımız oyunlar gibi. Sadece bu defa idare etmen gereken bir sevgilim var. Tek fark bu." Tüm hakları saklıdır. Bu eser yazarından(@sleepintheatlantis) izin alınmadan herhangi bir yolla kopyalanam...