Harry'nin Ağzından
Görme. Duyma. Dokunma. Tat alma. Koklama. Kabul edilen şu beş duyu. Bunlar, hayatımın her günü benimle kalmak zorunda kalan şeylerdi. Fakat bunların aslında hepsi olmadığını, oldukça çabuk öğrenmiştim. Başka bir duyu daha vardı, hissetme duyusu. Ve bu dokunmaya benzemiyordu, bir kumaşı veya pürüssüz bir yüzeyi ellemek gibi değildi. Bu böyle bir his değildi, içimde barınan bir şeydi. Bu beş duyu birçok şey yaşayabilirdi, fakat acı değil. Aşk değil. Korku değil. Ve bu altıncı duyu, en kötü olanıydı, çünkü o kabuslarımda olan bir tek oydu.
Uyandığımda dokunduğumu hatırlamıyordum. Korkmama sebep olacak hiçbir şey görmüyordum. Kötü sesler, berbat tatlar veya iğrenç kokular almıyordum. Sadece hissettiğimi hatırlıyordum. Hissettiğim şeyin tam olarak ne olduğunu bilmiyordum, fakat berbat bir şey olduğundan emindim. Belki de bu, sırtımdaki deri adeta yok olana kadar kırbaçlanmanın acısıydı. Belki de, vücudumdaki her sinirin, kasın ve kemiğin elektrikle dolmasının korkunç işkencesiydi. Ya da bu kabuslarımı korkunç kılan, sevdiklerimi kaybetmenin verdiği derin duyguydu.
Bu gece gördüğüm, şu ana kadarki en kötüsüydü. Vücudum bir anda fırlayıp acıyla dolduğundan, boğazımdan bir çığlık çıkmıştı. Ve gecenin yarısında tek duyulabilecek şey, koridorda yankılanan boğuk, deli bir çığlıktı. Damarlarımda dolaşan uykuyla karışık drenalinle beraber göğsüm hızlı bir şekilde inip kalkıyor, vücudum kendi terimle sırılsıklam oluyordu. Bir anda korku ile felç olan vücudumla gözlerimi kocaman açarak bir ışık tanesi aradım. Fakat nerede olabileceğim hakkındaki bütün fikirler karanlıktı. Fakat daha sonra hatırladım. Wickendale. Evet, bu şu anda olduğum yerdi. Hücremdeydim. Bu sadece bir kabustu. Silüeti oluşmuş korkular, sonunda gerçek olmadıklarını hatırlamışlardı. Ya da belki de öyleydiler, fakat şu anda etkili değildiler. Şu anda, iyiydim. "Siktir," diyerek nefes verdim.
Ve bir rahatlık dalgası - hayır, lanet olası bir tsunami - ile duyularım geri döndü. Duvarlarımın şeklini yeniden ayırt edebiliyor, ve zorlukla da olsa çarşafımı görebiliyordum. Enstitünün gece daha da sıcak bir hal alan havası nedeniyle baksırlarımla yatarken, yere atılmış üniformamı görebiliyordum. Atımda duran yatağın yaylarını, ve alnımda oluşmuş birkaç ter damlasını hissedebiliyordum. Bayat nefesimi tadabiliyor, ve kendi nefes alış-verişlerimi duyabiliyordum. Ve en iyisi de, acı hissetmiyordum. İlk defa, başka bir yerdense hücremde olduğum için mutluydum.
Eğer Rose korkularımı uzaklaştırıp, beni tamamen gerçeğe döndürmek için yanımda olsaydı bu çok daha iyi olurdu. Fakat o tam bir koridor uzaklığındaydı. Şu anda ne yaptığını merak ediyordum. O da kabuslar görüyor muydu? Uyanınca yanında omamı istiyor muydu? Ya da uykuyu bulabilecek kadar şanslı mıydı? Bunu öğrenmemin hiçbir yolu yoktu, bu nedenle arkama yaslandım ve uyumamak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.
Rose'un Ağzından
Harry'nin ve benim şu anki durumunu çoğunlukla anlatmak için kullanılan bir kelime vardı; bilgisizlik. Bu kelimenin içinde bolluk görerek, ışık saçmasına izin vermiştik. Ve sadece aşkın değil, kaçmanın da bilgisinden eksik kalmıştık.
Huzurun talep edildiği daha fazla samimi tabaka bulunduran gerçeklikte, aşk yönelinmesi gereken şey olmalıydı. Bu daha önce hiç kapılmadığım, karşı konulamaz bir sihirdi, Harry'nin ikinci keresi olsa bile. Fakat bu seferin koşulları farklıydı, ikimiz de bu duyguya yabancıydık. Ve herkesin aksini söylemesine rağmen aşk, güzel bir şekilde çok kolaydı.
Ve bu beni rahatlatmış olmalıydı, çoğu insan sevgiyi mutluluk kazanmak için kullanırdı. Fakat başka bir gerçeklik tabakası vardı.
Bu gerçeklik ise kaçmanın yaşamsal olmasıydı. Bu cehennemden çıkmalı, ve bunu olabildiğince çabuk yapmalıydık. Fakat aynı sevgide de olduğu gibi bunda da uzman değildik. Daha önce ikimiz de bir zihinsel hastaneden kaçmamıştık. Ve bu şefkatimizin oluşturduğu küçük mutluluk esintisi, aynı zamanda görevimizin yükünü de üzerimizden almıştı. Eğer farklı bir şey olursa, bu onu sadece daha ağır yapardı. Buradan çıkmak için sahip olduğumuz şeyler sadece görünmez planlar, ve zorlukla düşünce olarak kabul edilen fikirlerdi. Bir çıkış bulabilmemiz için öncelikle Wickendale'in bir haritasına, veya basit bir planına ihtiyacımız vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psychotic | [türkçe]
Fanfiction"Onu meleklerimle dans ettiği için değil, isminin şeytanlarımı susturabildiği için sevdim." - Christopher Poindexter [original: weyhey_harry]