Bölüm: 17

1.2K 167 166
                                    

"Efendim... Efendim!"

"Sorun ne? Yolu açın!"

"Açılın, etrafına doluşmayın!"

Uğultular. Şifa çadırının girişinde vücudunu daha fazla taşıyamayarak dizleri üzerine çöken Hoseok'un duyduğu tek şey, ona hiçbir anlam ifade etmeyen uğultulardı. O ise bunların hiçbirini umursamadan kucağındaki Yoongi'ye bakıyordu.

Dudakları mosmor, yüzü bembeyaz, vücudu buz gibiydi mucidin. Biraz eğilerek kulağını onun zayıf göğsüne yasladı. Kalabalıkta havaya karışmış, duyulamaz olmuş gümbürtüler kulaklarında yeniden çınlamaya başladığındaysa derin bir nefes alarak gülümsedi. Halihazırda sıkıca tuttuğu bedeni biraz daha sıkarak aralarındaki mesafeyi en aza indirdi ve gözleri kapalı olan Yoongi'nin yaralı bedenini karşısındaki şifacıya vermeden önce büyük bir mutlulukla fısıldadı.

"Başardık, başardık Yoongi. Geldik."

Kolları arasından kayıp giden kahverengi gözlüyü kurtarabildiği için öylesine mutluydu ki... Yine de bu mutluluk bile karnının sağ tarafındaki, kandan görünmeyen yaranın acısını hafifletmeye yetmemişti. Soğuktan buz kesmiş vücudunun yarasından aldığı güçle yandığını hissederken dişleri sımsıkıydı.

Ellerini yere bastırıp kararan gözlerini kapattı. Askerlerin morali zaten yeterince bozulmuştu, bir de bu kadar güçsüz durup daha fazla bozmak istemiyordu. Yine de elinde değildi işte. Bazı acıları onun bedeni bile kaldıramıyordu.

"Hoseok!"

Tüm gürültüyü bastıran bu endişeli sesin sahibini nerede olsa tanırdı. Acıyla kasılan dudakları bu sesi duyunca yeniden iki yana kıvrıldı.

"Eon..." Çatlamış dudakları arasından zorla iteklediği tek sözcük de bu kişinin ismiydi.

Sesin sahibi olan Eon, arkadaşının ismini tekrar seslenirken bu kez onun tam önüne çökmüş ve onu kolları arasına alıp elinden geldiğince nazikçe sarılmıştı.

"Buradayım, yanındayım Turuncu."

Hoseok başını onun omzuna yasladı, sonrasında aniden aklına gelen düşünceyle irkildi. "Jungkook nerede? Beni böyle görmesin olur mu?"

Eon dudaklarını birbirine bastırdı. Haberi kendisine Jungkook getirmişti, küçük olanın artık görmemesine imkan yoktu.

Bunu bilmesine rağmen arkadaşını daha sıkı kavrayıp başını salladı. "Merak etme."

Başını iki yana sallayıp sıkıntılı bir nefes verdi. Ondan ayrıldı, sonrasında onun sol kolunu omzuna atarak ayağa kalkmasına yardımcı oldu. Çevrelerindeki kalabalık dağılmış, yakınlarında yalnızca Hoseok'u bekleyen şifacılar ve Aaron kalmıştı. Kalabalığın dağılmasını sağlayıp düzen kuran Aaron'a başıyla teşekkür edip kolları arasındaki Hoseok'un bitap bedenini şifacılara teslim etti. Onlar perdelerin arkasında kaybolduklarında ise kapalı bir ortamda daha fazla duramayacağını düşünerek hızlı adımlarla çadırın dışına çıktı.

Elleri titriyordu.

Sakin olmaya çabalarken yürümeyi bırakarak koşar duruma geçti, uçurumun kenarına geldiğinde ise olduğu yere çökerek başını ellerinin arasına aldı. Doğruca aşağı bakması bir müddet başını döndürse de pozisyonunu değiştirecek gücü kendinde bulamıyordu.

Gözlerini kapatıp soğuk yüzünden hissizleşen ellerini birbirine kavuşturdu. Hoseok'u bu kadar ağır yaralarla görmek gerçekten sarsıcıydı. Aklında sabit bir düşünce yoktu, bu yüzden zihninin daha şimdiden yorulduğunu ve başının ağrımaya başladığını hissetti.

Teahean // YoonseokWhere stories live. Discover now