15.

46 15 2
                                    

 Yatağını toplarlar toparlamaz aceleyle kalkmıştı Cristina..Sanki bu sabah her zamankinden daha farklı gibiydi. Kalbinde kelebekler dans ederken midesinde kramplar oluşuyordu. Bir an evvel John, Derek ve Edgar'ın yanına gitmek istedi. Saçlarını da toparlayıp aşağıya indi. Annesi Bayan Emma bıkmadan aynı soruyu tekrar Cristina'ya sordu.

-Tatlım, bizimle kahvaltı yapacak mısın?

Elini kapının koluna atsa da bir kaç adım geriye gitti ve annesine baktı. Omzuna attığı çantasını indirip masaya doğru ilerledi. Sandalyesini çekti ve oturdu. Emma oldukça şaşkındı. Heyecandan eli ayağına dolaşmıştı sanki. Büyük bir mutlulukla en sevdiği vişne suyunu bardağa doldurdu. Yıllardır bu anı bekliyordu. Emma'nın gözleri dolsa da ağlamamak için kendini zor tuttu. Bir koşu gidip omleti hazırladı.  Çünkü Cristina omleti de çok severdi. Ardından babası Luis aşağıya indi.

-Hayatım kırmızı benekli kravatımı bulamıyorum. Sen gördün mü? diye sordu.

Fakat soruyu sorup Cristina'yı kahvaltı masasında görmesiyle şaşkınlığı bir olmuştu. Cristina ise tüm bun bu şaşkın tavırlardan saklanıp konuşmadan önündekileri yiyor vişne suyunu yudumluyordu. Emma Luis'e ışıltılı gözlerle bakıp yüzündeki mutluluğu gösteriyordu. Luis daha sonra sandalyeyi çekip masaya oturdu.

-Emma tatlım, kravatım kaybolmuş olabilir ama sanırım kaybettiğimiz başka bir şeyi bulduk. 

Emma ise hala gülüyordu. Cristina'nın yıllar sonra kahvaltıya inmesi onlar için mucize gibiydi. Ufak bir sessizliğin ardındansa Luis, Cristina'ya doğru baktı.

-Cristina bugün Bay Toni'nin yanına seni bırakacağım, dedi.

Aklına bizim üç yakışıklı elma gelince ağzına attığı bir kaç ekmek parçasıyla boğulacak gibi oldu. Babasının onu kütüphaneye bırakma fikri kulağına korkunç geliyordu. Tedirgin halinden sıyrılıp hızlıca ayağa kalktı ve Luis'e baktı.

-Aaa hayır hayır kütüphane olmaz. Yani ben bugün kütüphaneye gitmeyeceğim. Yani gideceğim ama şimdi değil çıkışta.

Emma ve Luis birbirlerinin suratına afallayarak baka kaldı. Cristina için kütüphane her şeyden önemliydi. Ve her zaman önceliği kitapları olmuşken şimdi okula gitme ısrarı da nereden çıkmıştı?

E; Cristina emin misin? O zaman baban seni okula bıraksın. Tekrar geç kalmaa.

C; Hayır olmaz! Hem erken kalktım kütüphaneye gitmeyeceğim için geçte kalmam. Ayrıca ben üç yaşındaki bir çocuk değilim!

L; Tamam tamam tatlım. Haklısın.

Cristina kapının önüne attığı çantasını tekrar sırtına koydu ve etrafına bakarak arka tarafa doğru koştu. Bodrum kapısını çaldı fakat açan kimse olmadı. Bir anda korna sesiyle irkildi ve arabada son ses müzik dinleyen çılgın üçlüyü gördü. Derek Cristina'ya seslenerek;

-Hey minnoş arabaya binde uçalım, dedi.

Ailesinin fark etmemesi adına arabaya bindi ve müziği şak diye kapatıverdi. Edgar arka koltukta önde oturan Cristina'ya oflaya puflaya;

-Neden kapattın şimdi? 

C; Çünkü annemle babam evde ve biz hala buradayız!

J; Cristina haklı Edgar dikkat çekmemeliyiz.

E; Son model bir arabayla hiç dikkat çekmiyoruz zaten, dedi.

Ufak bir kasvetin arkasından Cristina Derek';

-Şey az evvel uçucaz dedin. Gerçekten uçmayacağız değil mi? Hem benim yükseklik korkum var.

John, Derek ve Edgar, Cristina'nın yüzüne bakıp birer kahkaha patlattılar. John ise bir süre sonra gülmesini yarıda bırakıp Cristina'nın gözlerine baktı. 

-Hayır uçmayacağız merak etme. Derek onu hızlı gideceğiz anlamında söyledi.

Cristina utancından kızarmış bir haldeydi. Gözlerini John'dan kaçırarak dudağını ısırdı.

D; Hey gençler bir fikrim var?

Üçü aynı anda Derek'e baktı.

D; Nasılsa okul saatine daha çok var. 

C; Yani?

D; Yanisi şu elimizde John gibi bir silah varken neden biraz keyfini çıkarmıyoruz?

Derek'in hala tam olarak ne dediğini anlamamışlardı ki Derek daha kapsamlı şekilde anlatmaya başladı.

-Yani paramız var. Gidip çılgınlar gibi alışveriş yapabilir John'u catır cutur harcayabiliriz diyorum.

J; Beni harcamak mı?

D; Dostum seni mi harcayalım demişim pardon paranı olacak o.

Dördü birden birbirlerinin yüzüne bakıp bunun fena bir fikir olmadığını düşündü. Hem ev için ihtiyaçları olacaklardı. Arabayı sürüp kasabanın güzel mağazalarının olduğu yere park ettiler. Çılgın gençler kendilerini önce kostüm mağazasında buldu. Derek, Cristina ve Edgar koltuklarına oturmuş John'un giyecekleri hakkında yorum yapacaklardı. 

C; John hadi çık da görelim. Kaç saat oldu hala içeridesin!

J; Sadece 20 dakika oldu Cristina. Ayrıca bu pantolon kıçıma yapışıyor. Çocuklar bunun büyük bedeni yok mu?

D; Dostum standart beden. Hadi çık şu lanet kabinden!

Zar zor çıktığı kabinden ellerini açarak;

-Nasıl olmuşum ? dedi.

Hepsinin yüzünde gülmemek için kendini zor tutan bir ifade vardı. Daracık giydiği siyah slip pantolonu ve üzerinde pembe benekli leopar deseniyle oldukça komik görünüyordu.. Sonunda Derek kendini tutamadı;

-Dostum vücudunun yarısı pembe panter diğer yarısı hakkında ise konuşma yapmak istemiyorum. Bu kostümü nereden buldun sen?

John şaşkın ifadesiyle onlara baktı.

-Ne illa takım olmak zorunda mı? Hem elime Edgar yapıştırdı bunları.

Cristina ve Derek kafasını ortada duran Edgar'a çevirdi.

-Heyy heyy heyy ben ona bunları verirken yarı at yarı insan ol demedim. Bu tamamen onun tercihi olmuş, dedi.

Daha sonra ise zor tuttukları kendilerini bırakarak cümbür cemaat gülmeye başladılar. Hatta Derek yerlere kadar uzanmış ;

-John bu görüntün hayatımın sonuna kadar silinmeyecek, diye haykırıyordu.

Açıkçası John gibi birinin bunları giymesi karizmasını fena çizmişti. Nerede o kaslı yakışıklı çocuk? John, onlara dönüp;

-Sizi de göreceğiz. O zaman da ben katıla katıla güleceğim haberiniz olsun, dedi.






You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 17, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

CENNETTEN DÜŞEN ÜÇ ELMAWhere stories live. Discover now