collaborator

762 72 3
                                    

Komutan dışarıya çıktığında herkes gerginlikle içlerinde tuttukları nefesi verdi, çok kızgın görünüyordu. Siyah deri eldivenlerini tek elinde toplamış, yakasını düzelterek Yüzbaşı'ya doğru sert ve öfkeli adımlar atıyordu. "Alın bu fahişeyi!" Emrini verdi direkt. İçerde her ne olduysa, Komutan öfkeden delirmek üzereydi ve yanındaki bütün askerler soğuk havaya karşın delicesine ter döküyordu. Yüzbaşı beraberindeki birkaç askerle birlikte içeriye daldığında Komutan Malik atının üstüne çıkmaya hazırlanıyordu. Etraftaki herkeste bir ölüm sessizliği hüküm sürüyordu, kimse gerçekte ne olduğunu bilmiyor, herkes endişe içinde bekleşiyordu. Komutan'ın ateş püskürten gözlerinden sakınmak için gözlerini karşıdan ayırmıyor, en ufak bir ses çıkartmamak için yutkunmaktan bile sakınıyorlardı. Tam o esnada, büyük bir gürültü ve çığlıklar eşliğinde o göründü kapıdan. Zayn'in mavi gözlü büyücüsü.

Bellatrice, yüzünü kızartan soğukla birlikte daha çok bağırarak kollarına giren askerlere engel olmaya çalışıyor, çıplak ayaklarını yerde sürüyor ve çaresizce yardım dileniyordu. "Bırakın beni!" diye bağırdı. "Tanrı aşkına bırakın beni!" İki asker onu kollarından sertçe çektiğinde sendeleyerek karın içine düştü, tutunacak bir şeyler ararken Komutan gür sesiyle, "Hayatta kaldığından emin olun!" diye kükredi. Ona canlı lazımdı. Ölmemesi gerekiyordu, Zayn'in öncesinde yapması gereken birkaç şey vardı. "Cehenneme git!" diye karşılık verdi Bellatrice. "Sen de soyunla birlikte yok ol! Kralına söyle, bizi asla yok edemeyecek! Biz her yerdeyiz!" Bellatrice o halde bile delicesine kahkaha atarken Komutan öfkeden kızaran yüzünü saklama gereği duymadan, "Susturun şunu!" diye bağırdı. Dağlar, ikisinin karşılıklı atışmasıyla yeterince inlemiş, gece yarıları ansızın ortaya çıkan mermi ve silah seslerinden bile daha ürkütücü bir hal almıştı. Komutan beklemeden atını mahmuzladığında aklında sadece hızla dönüp duran düşünceler ve içinden çıkması gereken koca bir girdap vardı. Sadece birkaç dakika öncesine döndü zihni, aslında neler olduğunu düşünürken içten içe gülesi geliyordu. Yüzündeki ifadeyi bozmadan korumaya çalışması bir yana, içinde beliren intikam alma duyusu öfkesini kabarttı. Atının üzerinde hızla yol alırken arada dönüp omzunun üstünden arkayı kontrol ediyordu. At arabasının arkasında, yanında iki askerle oturan Bellatrice ile göz göze gelmeye çalıştı ancak hareket halinde olduğu için bu bir hayli zor gelmişti. Bunun yerine önüne dönerek atı sürmeye, zihnini toparlamaya çabaladı. Çabucak bir şeyler bulması gerekiyordu. Bir çıkış kapısı, bir kurtuluş, çare, çözüm. 

"Eğer benimle uzlaşmayı kabul edersen," demişti Komutan. "Bebeğini sana getiririm." Bellatrice elbette hayatında ilk kez gördüğü bir adama inanacak değildi ama bebeğinin bahsinin geçmesi kabul etmesi için yeterli olmuştu. Komutan bile şaşkındı, nasıl bu kadar çabuk kabul edebilirdi ki? Ancak Bellatrice çaresizdi. Bir serçe kadar ürkek, yapayalnız, aç ve yorgun görünüyordu. Komutan o an, onun teninden yayılan o kokuya aldanıp kollarının arasına almak istediyse de bunu yapmamıştı. Şimdilik sadece kızın güvenini kazanmaya çalışıyordu.

"Belediye başkanı benim babam değildi." Demişti Bellatrice. "Ben sadece evlerinde hizmetçiydim ancak dışarıda herkese beni kızları olarak tanıtmışlardı, bunu sürdürmek işlerine geldi." Bellatrice'in nasıl da korku içinde kaldığını görünce Zayn geri adım atmıştı, yüzündeki o sinirli ifade yok olmuş, yerini acıma duygusuna bırakmıştı adeta. "Sakladıkları belgelerin yerini biliyorum." En sonunda söylediği cümle buydu. "Bebek karşılığında size yardım edebilirim." Ve bu, Komutan'ın da artık kasabadan ayrılarak evine dönmesi için elde edeceği altın bilet demekti. Bunları Kral Lecter'e gönderdiği takdirde rahata kavuşabilirdi. Evine, özlediği topraklara döner ve.. yeniden evlenirdi.

Bellatrice ile.

"Yüzbaşı!" Zayn, odasının puslu havasında askerin rütbesini bağırarak beklemeye koyuldu. "Sorgu odasını hazırlayın." Onunla konuşması gerekiyordu. Onunla yalnız kalması gerekiyordu. Bellatrice.. "Ve şu adam.." Masasının üstünde duran kaçaklar listesinde Diego'nun ismi de yer alıyordu. Bellatrice'in sevgilisi. Eski sevgilisi. "Ölü ya da diri, hemen bulunmasını istiyorum!" Yüzbaşı koltuğunun altındaki şapkasıyla sert bir duruş, keskin bir selam verdi. "Emredersiniz!" Asker çıkınca, Zayn bir puro yaktı. En azından şimdilik işler yolundaydı. Onu.. bulmuştu, Bellatrice artık yanındaydı. Gözlerini kapadı, hayalinde canlanan yüze odaklandı. Açık renkli teni süsleyen menekşe mavisi gözleri anımsadı, koyu renkli saçları, çaresizlikten kızarmış yanaklarını.. Zayn'in kalbinin içinde derin, tarifsiz bir acı hayat buldu. Ya olmazsa'lar peyda olmuştu zihnine. Ya bebeği bulamazsam? Ya belgelerde işe yarar bir şeyler bulamazsa? Ya her şey bittiğinde Bellatrice kendisiyle gelmezse?

Ya onu koruyamaz ve idamını izlemek zorunda kalırsa?

Bu düşünce garip bir biçimde titremesine sebep oldu, daha önce tatmadığı o his yeniden gelmişti. Korku, dedi içinden. Korkuyorum. Kızı kaybetmekten korkuyordu. Onu alıp buradan kaçamaz mıydı? Elini uzatsa tutar mıydı? Basını hızla iki yana salladı, şu an uğraşması gereken başka meseleler vardı. Diego denilen o piçi bulmak zorundaydı ve bir de bebek vardı. Bebek. Bebekler. Kendi çocukları. "Asker! Orada kimse var mı?" Kapısı çalındı, içeriye genç bir er girdi. "Efendim!" Zayn gerginlikle alnını ovaladı. "Süt anneden haber var mı?" Asker başını olumsuz anlamda salladı. "Bütün kasabayı araştırdık ancak, yeni doğum yapan veya bebeği olan kimse yok efendim. Olan birkaç kişi isyancıların arasında ölmüş." Ve sonra, Zayn'in aklıma parlak bir fikir geldi. Tabi ki Bellatrice.

"Başkanın kızını köşke getirin." Zayn paltosunu almak için arkasına döndüğünde asker ağzı bir karış açılmış halde, şaşkınlıkla bakıyordu. Emrinin anlaşılmamış olması imkansızdı. Zayn, bütün gücüyle "Derhal!" diye bağırdığında asker korkuyla irkilerek odayı terk etti.

Bellatrice'in kızı gelene kadar, başka bebeklerin karnı doyacaktı.

***

Komutan bu görüntüden nefret etmişti. Mavi gözlü büyücünün yaşla dolan gözlerinin görüntüsünden nefret etti. Bebekler açtı, onu buraya getirme nedeni buydu ama, daha kendi bebeğine bile süt verememişken başkasının çocuğu için mücadele etmek..

Eve geldiklerinde Komutan o acı haberi aldı; Vera'dan sonra oğlu da hayatını kaybetmişti. Komutan keder içinde hissetmişti kendini ama bunu belli etmekte güçlük yaşıyordu. Oğlu, göz göre göre açlıktan ölmüştü ve o hiçbir şey yapamamıştı. Kendini işe yaramaz biri gibi hissediyordu, acı çekmek böyle bir şey miydi? Sevdiğin birine sonsuza dek veda etmek? Zayn daha önce kendi çevresinden kimseyi, böylesine sevdiği kimseyi kaybetmemişti ve şimdi koca bir boşlukta, destek arayarak ilerliyordu. Hoşçakal, diyebilmişti. Üzgünüm oğlum, seni böyle çabucak göndermek istememiştim. Vera'nın odasında, doğum yaparken öldüğü yatakta şimdi ikisi yan yana yatıyordu. Bellatrice küçük kızı doyururken Zayn yan odada, kapı eşiğinde durmuş gittikçe daha da moraran ölü karısını ve oğlunu izliyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu, oğlunu öpse miydi? Bir kez olsun koklasa? O zaman yumuşar mıydı taştan kalbi?

"Efendim.." Gelen yüzbaşından başkası değildi. "Diego'yu bulduk. Bebek de yanındaydı." Komutan gözlerini oğlundan ayıramıyordu. "Güzel," dedi. "Hadi şu sıçanı konuşturalım."

Serçe | ZaynMalikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin