9

626 47 8
                                    


Çarşamba

Ne de olsa, yürekli olmanın belli sonuçları var. Önce şuna karşılık vereyim: Filozof ve Psikoanalizci Otto Gross o kadar haksız değil anlaşılan, örneğin; benim durumum uyuyor onun dediklerine, duygularımı, gücümü böylesine harcıyorum da, gene ölmüyorum! Sonra da şuna karşılık ve- eyim: Geleceği düşündüğüm yok, bilmiyorum çünkü. Bildiğim şu: Senden ayrı oldukça korkunun elindeyim, ona boyun eğiyorum, istediğinden daha çoğunu veriyorum, hem de hiç zorlanmadan, sevinçle kaptırmışım kendimi korkuya, onda tüketiyorum kendimi. Viyana'daki davranışımdan ötürü korku adına bana çıkışmakta haklısın, gerçekten de tuhaf: Korkunun içlek yasalarını duymuyorum, ama gırtlağımı sıkan şeyi duyuyorum, o korkunç işte, başıma gelmiş ve geleceklerin en korkuncu bu. İkimiz evli olabilirdik, sen Viyana'da, ben de korkumla Prag'da; yalnız sen değil, ben de boşuna bu bağı koparmaya çabalardık. Bak Milena, Viyana'da güvenseydin bana, ama yüzde yüz güvenseydin (attığım o adıma kadar, ki seni inandırmamıştı), bugün Viyana'da olmazdın artık, her şeye rağmen, daha doğrusu "her şeye rağmen" diye bir şey olmazdı, Prag'da olurdun şimdi!

Son mektubundaki nedenler de bir avuntu, başka bir şey değil. Haksız mıyım? Hemen gelseydin buraya, ya da karar verseydin gelmeye, senin için bir tanıtlama saymazdım bunu, tanıtlama gereksemez senin için, yok gizli kapaklı şeyin; ama kendim için bir tanıtlama olurdu bu, işte bundan yoksunum şimdi. Zaman zaman bu da besliyor korkumu. Evet, daha da kötüsü: ben, hani şu "kurtarıcı" kimsenin başaramayacağı bir işi, senin Viyana'da kalmanı sağlıyorum! Durmadan ormana gözdağı veren fırtınaydı bu kopan, ama iyiydi durumumuz. Başka türlü olmayacağına göre, elden ne gelir? Gene bu gözdağların altında sürdürelim yaşamı. Küçük bayanın mektubuna niye sinirlendiğini anlayamadım. Seni birazcık olsun kıskandırmaktı amacı, başardığına göre? Bundan böyle, arada bir kendim yazıp sana göndereceğim bu çeşit mektupları, hem çok daha iyilerini yazarım, geri çevirmeye de elin varmaz. Yalvarırım, çalışmalarından söz et biraz da. Cesta?Lipa?Kmen?Politika?

Bir şey daha diyecektim, ama genç bir ozan geldi gene - ne tuhaf, biri gelince, dosyalarımı anımsıyorum, başka şey düşünemez oluyorum kaldıkları sürece- yorgunum, diyeceğimi de unuttum, başımı dizlerine koysam, elini duysam saçlarımın üstünde... Ne iyi olurdu, ölünceye dek kalabilirdim öyle.

Evet, şunu demek istiyordum: Mektubunda büyük gerçek var! Öteki gerçeklerin yanı sıra "Ne tuhaf, bunun farkına varmayan sen mi olacaktın?" diyorsun. Yerden göğe kadar haklısın. Her şey pisti, tiksinti veriyordu yalnız, çamura batmaktı; suçlu bir çocuk gibiydim önünde, anasının ayaklarına kapanmış, iki gözü iki çeşme, ağlayarak özür diliyor, bir daha yapmayacağına söz veriyor! Bütün bunlardan güçleniyor, ya korkular! "Tabii, tabii" diyor, "daha bir şey olmadı, demek daha kurtulabilir!" Telefonun çalmasıyla yerimden sıçradım. Müdür beni çağırıyormuş. Prag'a döneli beri ilk çağrılıyorum iş konusunda. Bütün foyam çıkacak ortaya, on sekiz gündür elimi işe sürmedim, yalnız sana yazdım, senden gelen mektupları okudum, pencereden dışarısını seyrettim; ellerim mektup tuttu yalnız, mektupları masaya bıraktım, gene aldım, sonra beni görmeye gelenlerle çene çaldım, başka hiç, hiçbir şey yapmadım. Ama yanına girdiğimde çok sevimliydi müdür, gülüm-süyordu, işi ilgilendiren bir şeyler söyledi, izinli gidiyormuş da hoşça kalın demek için çağırmış beni; anlaşılmayacak kadar iyi bir insan bu adam. (Ne var ki, ben de mırıltı halinde, işi bitirdiğimi, yarın yazdırmaya başlayacağımı söylemiştim.) Bu olayı sana, koruyucu meleğime yazmadan edemedim.

Senin

***

Cumartesi

Ters anlıyorsun biraz beni Milena, aşağı yukarı eş düşünüdeyim seninle. Bütün ayrıntılarıyla anlatmaya kalkışmayacağım. Viyana'ya gelip gelmeyeceğimi söyleyemem bugünden, ama gelmeyeceğim, öyle anlaşılıyor. Gelmemem için birçok neden vardı eskiden, bugün tek nedeni şu :.yürek gücüm yetmez. Bir nedeni de belki: gelmemem hepimiz için daha iyi de ondan. Şunu da ekleyeyim ki, açıkladığın durumu göz önünde tutarak (bir insanı bekletmek) senin de buraya gelmeni istemem, hele buna hiç dayanamam. Altı ayı bana anlatmak zorunda oluşun, yeni bir şey değil. Biliyorum, çok korkunç günlerdi onlar, çok korkunç olaylarla yüz yüze geldin, sen bile korkunç şeyler yapmak zorunda kaldın; ben bu işin içinde olduğum halde dayanamazdım biliyorum (yedi yıl önce olsaydı her şeye göğüs gerebilirdim), bugün de dayanamam, bunu da biliyorum, peki ama bütün bunlardan bana ne? Başından geçenlerle senin davranışın mı önemli olan? Önemli olan sensin. Seni de tanıyorum artık, onun için anlatmam gerekmiyor, kendimden iyi tanıyorum seni, ama ellerimin ne durumda olduğunu bilmiyorum demek değil bu. Salık verdiğim şeye karşıt değil mektubun, tersine; sen de şunu yazmışsm: "En iyisi bir üçüncü yol bulup kaçmak, bu yol ne sana götürsün beni, ne ona; yalnızlığa götürsün beni." Ben de bunu salık vermiştim sana, aynı günde yazmış olacağız. Ama kocan hastaysa bırakamazsın onu; birkaç ay sürecek bir hastalık diye yazmıştın, bir aydan çoğu geçti bile, artık bırakmakta bir sakınca yok sanırım. Ağustos, olmazsa eylülde gidebilirsin. Şunu açıklayayım ki, bu mektubun, hani o hemen okunamayan mektuplardan biri; dört kez üst üste okudum, gene de ne düşündüğümü söyleyemiyorum hemen. Ne var ki, yazdıklarım da pek önemsiz değil.

Milena'ya MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin