BOŞLUK

87 1 0
                                    

         Boşlukta gibi hissediyordu kendini tıpkı dünya gibi. Oda boşlukta güneşin etrafında dönmüyor muydu, boşlukta gibi hissediyordu kendini tıpkı bir atom gibi. Onun da %99'u boşluktan ibaret değil miydi? Kütlesinin büyük bir kısmı küçücük bir alanı kaplayan çekirdekte toplanmıştı ve geri kalan her şey ise boşluktu tıpkı kendisi gibi.

          Beyninde olumsuz düşüncelerin biri gidip biri geliyor ve onlarla sürekli kavga halindeydi. Huzursuz hissediyordu. Düşünmemeye çalışıyor, unutmak istiyordu ancak daha çok düşünüyordu. Gönlünün fay hattı kırılmıştı. Deprem sarsıntıları içinde tek başına kalmış, korkuyordu.

          Allah'ım konuş benimle dedi. Balkona çıktı kış gününde güneş, gülen yüzünü göstermişti. Allah'ım konuş benimle dedi. Telefonu çaldı. Arayan oğluydu. ''Anneciğim nasılsın'' diyordu. Allah'ım konuş benimle dedi. Televizyonu açtı. İki kişi sohbet ediyordu. Konuşmacı '' Sıkıntılar kış mevsimi gibidir. Bu mevsimde de soğuğa rüzgara odaklanırsan, karın güzelliğinden mahrum kalırsın. Gökten düşen her biri birbirinden farklı eşsiz güzelliğe sahip kar kristalleri aslında ilkbahar için rahmet tohumları oluştururlar tıpkı sıkıntılar gibi. Sıkıntılarda gökten yağan kar taneleri gibidir insan hayatına rahmet tohumları ekerler. Sadece tohumların yeşermesi için baharın gelmesini beklemek gerekir'' dedi.

          Allah'ım konuş benimle dedi. Kur'an-ı Kerim'i eline aldı rastgele bir sayfa açtı. Karşısına Duha Suresi çıktı. Neydi Duha? Hemen Google' a yazdı. Kuşluk vakti demekmiş. Güneşin doğuşundan 40-50 dk sonra başlayan dünya için karanlığın bitip aydınlığın başladığı ve güneş ışınlarının en dik olduğu ana kadar süren zaman dilimidir.

Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

1-Andolsun kuşluk vaktine

2-Ve dindiği zaman o geceye ki, diye başlıyordu.

          Kur'an-ı Kerimde 114 süre var ve 22 tanesi yeminle başlıyordu. Bu sürelerden biride Duha Süresiydi ve insan için çok önemli mesajlar içeriyordu. Karanlık sıkıntıların sembolüydü karanlıktan sonra aydınlığın gelmesi belki de yaşanan sıkıntıların duha gibi gelecek olan güzel günlerin habercisi olmasıydı. Ömür dediğin neydi ki zaten gece ve gündüzün belli bir mühlete kadar tekrarı değil miydi? Sıkıntılarında gece gibi insan hayatında bir mühleti vardır. Önemli olan geçici olduğunu fark edip onlarda takılı kalmamak ve hayatın güzelliklerini görmemize engel oluşturmasına izin vermemekti. Hiç sabahı olmayan gece var mıydı? Zaman ne gecede ne de gündüzde takılı kalıyordu. Gece bitiyor gündüz, gündüz bitiyor gece oluyordu böylece günler, aylar ve yıllar geçiyordu tıpkı ömür gibi.

          Üzüntüler, mutsuzluklar kişide Rabbinin kendisini terk ettiği düşüncesi oluşturuyordu. Asıl insanı üzen de buydu. Belki asıl mutsuzluk yaşanan kötü olaylara takılı kalıp rabbini hissedememekti. Karanlığın en yoğun olduğu, gecenin dingilliğe ulaştığı zaman aydınlığın başlayacağı zamandır. Yogun ve dingil karanlık bir bakıma gündüzün müjdesiciydi. Devamında ne diyordu sure Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı,İleride rabbin sana verecek ve hoşnut olacaksın

          Yüzü gülmeye başlamıştı. Ayet içini ferahlatmıştı ve kendisi için müjde içeriyordu. Mutsuzluğunda rabbine yönelemediği için Onu hissedemiyordu, böyle zamanlarda beyni onunla sürekli oyun oynuyordu. Allah seni sevse üzücü olaylar yaşatmazdı, seni terk etti diye fısıldıyor ve işin içinden çıkamıyordu. Olumsuz düşüncelerden de mutsuzluk hasıl oluyordu. Huzurun tohumları ise güzel düşüncelerle ekiliyor, Rabbe teslimiyetlede büyüyorlardı. Hayat fani idi hiç sıkıntılar baki olur muydu.

           İçindeki boşluk hissi azalmıştı ancak tamamen yok olmamıştı. Gayri ihtiyari Allah'ım konuş benimle dedi ve film seyrederek kafasını dağıtmak istedi. Kaptan Cousteau'nun hayatının anlatıldığı Derinlere Yolculuk filmini açtı. Burada da karşısına önemli bir mesaj çıktı.

''Günün birinde eğer çok mutsuz olursanız, unutmayın ki, biz sadece toz zerrecikleriyiz. Bir yıldızdan düşmüş birkaç atomuz. Kısa bir süre için buradayız. Evrenin zamanına göre göz açıp kapayıncaya kadar. O yüzden hayatı yaşayın. Sonuna kadar. Yaşam her şeyden güçlüdür''

          Ne demek ti bu söz. Biz neden toz zerrecikleriydik. % 99'u boşluk olan atomlardan oluşmuştuk ve bu boşluklar ortadan kalkmış olsa toz zerresi kadar alan kaplıyorduk ve ömrünü tamamlayan yıldızlardan dağılan karbon atomları bize hayat kaynağı oluyordu. Ne muhteşemdi.

          Boşluklar hayatın sahnelendiği alandı ve bir bakıma gölgelerin dansıydı. Allah bizleri var ederek boşluk sahnesine çıkartıyor ve ölümlede yeni yaşamlar için boşluklar açıyordu. Gönlünün fayı kırılmıştıya birden orda bir çatırdama oldu. Ya ayrılıklar diye düşündü. Onlarda ruhumuzda boşluklar oluşturuyordu. Bazen doldurulabilir bazende yeri doldurulamayan.

          Bazı insanlar dünya sahnesinden gitsede yeri doldurulamıyordu. Yunus Emre, Mevlana gibi. Evrenin zamanına göre göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısacık ömürde önemli olan anlamlı bir hayat yaşamak ve boşluğu doldurulamayan bir kul olmaktı.

          Artık Allah'ım konuş benimle demiyordu. Çünkü Allah kendisiyle olayların diliyle konuşmuş beni duy kulum diyordu.

NİHAVENT MAKAMINDA DAMLALARजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें