5: "Kopuk Yaşamlar"

140 24 2
                                    

Uzun süredir aynı rüyayı görüp duruyordum: elinde iş çantası olan insanlar ve aynı şekilde rutin devam eden bir yolu izliyorlardı. Gri bir kapı vardı ve hepsi gri kapıdan girip bir tur atıp tekrar gri kapıdan giriyorlardı. Özellikle geç saatte uyuduğum bir gece erken saatte uyanmak zorunda kaldığımda ağlamak istediğim zamanlar bu rüya zihnimde oynardı. Saat 4 gibi kapanan gözlerimi ve bir ara aralanan gözlerimin telefon ekranındaki 06.45 saatini gördüğünü anımsıyordum. Bir zamanlar kendiliğinden bu saate kalkan bedenim şimdi bu saate düşmandı.

Kuruyan dudaklarım ve sızlayan şakaklarımın uykumu cimciklemesiyle doğruldum. Aydınlanmaya yavaştan girişmiş havanın soğukluğunu rüzgarın camın demirliklerine yaptırdığı kuvvetten hissedebildim. Gözlerim biraz daha aralandığında irileşti. "Gerizekalı," diye mırıldandım. Kucağımda biriken yorganıma yüzümü bastırdım. Kısık sesle, "ağladım değil mi?" diye homurdandım, yorganın içinde. Yüzümü yavaşça yorgandan kaldırdım. Saç tellerim çizikler halinde gözlerimin önündeydi. Hepsini tek tek koparmak istedim. Son birkaç gün yaşananların utancını ancak öyle kapatabilirimdim.

"Of," diyerek, yorganı üzerimden hırsla ittim. Bacaklarımı indirdim ve ayaklarım halıyla temas etti. Tek elimin avcunu alnıma dayadım. "Pat diye uyudun, değil mi?" diyerek kendi kendime dünkü parçaları birleştiriyordum. Dün ağlayıp, Dilek ablaya sarıldıktan sonra Fatma'nın yanına gitmemiş uykuya dalmıştım. Ardından 1 gibi uyanmış, 4'e kadar yatağın içinde dolanmıştım.

Yatağımın altındaki telefonu aldım. Fatma'dan gelen mesajı hızla açtım: ne oldu anlamadım ama neyse... annem çok bitkin olduğunu söyledi. Ama lütfen benimle de konuş olur mu? Yarın gelmiyorum okula beni bekleme. Ha, bu arada Araz seni sordu, işi çıktı dedim.

Telefonu kapatıp yanıma koydum. Uykulu gözlerim kısık haldeyken daha da kıstım. "Beni mi sormuş?" diye mırıldandım. Ardından başımı iki yana sallayarak kendimi silktim. "Konu bu mu?" diyerek telefonu tekrardan elime aldım. Fatma'ya yazdım: özür dilerim. Tabii ki de seninle konuşacağım başka kime anlatacağım. Okuldan sonra uğrarım yanına. Öpüyorum seni çok seviyorum.

Telefonu tekrardan yatağa bıraktım ve ayaklandım. İç çekerek lavaboya gitmek üzere odadan çıktım. Kapıyı açtığımda kapının önündeki annemle irkilerek geri adım attım. Elimi kalbime koyarak, "anne?" dedim aniden. Annem, durgun yüzüyle, "ne anne? Geç kalacaksın okula," dedi.

Başımı salladım. "Evet, ama bir şey olmaz."

"Olmaz tabii, neyse... dün ne oldu sana?"

"Hiçbir şey," dedim hızla. Annem kaşlarını çattı. "Dün yemek de yemedin, pat uyudun. Dilek geldi, bir şey de demedi. Fatma'yla mı tartıştın?"

"Yok artık, neden onunla tartışayım?"

"Ne bileyim ben, başka neden dertli dertli girdin yatağa çıkmadın?"

Kaşlarımı çattım. "Ergenlikte oluyor böyle şeyler. Hem okula geç kaldın deyip beni neden lafa tutuyorsun?"

İşaret parmağıyla şakağıma hafifçe vurdu. "Ergenlikmiş... yeni yeni adetler. Hazırlan, çabuk."

Hızla yanından sıyrıldım ve lavaboya gittim. İşlerimi hızla halledip, üniformamı ve pantolonumu giydim. Saçlarımı dağınık bir şekilde topladım ve çantamı alarak hızla çıktım. Annemin beni yolcu etmesine bile zaman kalmamıştı. Koşarak sokaktan çıktım ve caddeye doğru ilerledim. Durağa geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Ve koşmaktan hissetmediğim bir soğukla baş başa kalmıştım. Çünkü montumu aceleden almamıştım. Yüzümü buruşturdum. Asık yüzümle gelen otobüse baktım. Tek koluma takılı çantamı önüme aldım ve ön cebinden kartımı çıkardım.

2630. SokakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin