8: Sokak Ruleti

97 23 0
                                    

Yeşil, küçük yıldızlarla dolu şortun üstüne giydiği kırmızı tisörtünü annesi belinden çekerek düzeltti. Elindeki eriyen gofretten akan çikolata parmaklarından süzülerek koluna doğru uzandı. O sırada annesi omuzlarından takılı siyah çantasından peçete çıkardı. Küçük kızın kolunu sildi. O sırada kız gülmeye başladı. Gülümsedim. En son bu kadar içten yine onun yaşlarındayken gülmüştüm. En son annemin yanında bu yaşlardayken rahattım. Yüzüm asıldı. Oturduğum mermerde eğildim ve iki elimi çeneme koyarak yere baktım.

Annem hafta sonu olduğundan beni oya ipi almaya meydana göndermişti. Hafta sonu Fatma dershaneye sabah gider öğlen çıkardı. Çıkmasına az kaldığını görünce beklemek istemiştim. Mesaj da atmıştım, sadece emojiyle onaylamıştı. Dershane binasının önünde Fatma'yı beklerken karşıma çıkan insanları incelemeye başlamıştım. İçeri girmek istememiştim. Eminim Fatma görünce kızacaktı. Dershane kapısından öğrenciler yavaş yavaş çıkmaya başlarken doğruldum. Çıkan kalabalık içinde göz göze geldiğim Emin'le gülümsedim ve el salladım. Hızla yanıma geldi. "Bizimkini mi bekliyorsun?"

"Evet," dedim başımı sallayarak. Emin güldü, "Daha çok beklersin, o daha anlamadığı soruyu soracak. İçerde bekle," dedi. Başımı iki yana salladım. "Yok, ben burada iyiyim."

"Beni de boğuyor ama yapacak bir şey yok."

Dudaklarım aşağı sarkıttım. "Evet, boğuyor," dedim.

"Benim bir de ikinci gelişim," dedi iki elini beline koyarken. "Benim halim daha kötü."

Omuz silktim. "Kötü değil," dedim. "Bir kez daha denemek güzel, herkes yapamaz."

Yüzünü buruşturdu. "Bak, Araz'ın felsefesini yeterince çekiyorum. Nida bari sen yapma," dedi, gülerek. İki elimi mermere koydum. "İyi. Böyle cümleler kuran arkadaşların varsa bana düşmez."

Emin, kahverengi gözlerini dershane binasına götürdü, ardından tekrar bana baktı. "Hava esiyor Nida," dedi. "İçeride bekle. Bizim kız çıkmaz."

"Of, çok tanıdık var bu binada."

Emin gözlerini kıstı. "Kızım ne yapacaksın sen tanıdıkları? Gir, otur, bekle," dedi kızarak. "İstersen senle bekleyeyim. Yanına geleni gönderirim."

Gülüştük. "Gerek yok, sağ ol. Tamam gireceğim içeri." Ayaklandım. Ellerimin siyah şişme montumun cebine koydum. "Çıkıyorum," dedim.

Emin, önümden çekildi. Başıyla girişi işaret etti. "Haydi, gir. Sen manyaksın kaçarsın," dedi. Gözlerimi devirdim. Kapıyı açarak içeri girdim. El salladım, o da bana salladı. Arkasına dönüp giderken kaçmayı düşündüm. Dudaklarımı büzerek girişteki turnikeden geçtim. Merdivenden geçerek ilk katta durdum. Fatma'nın sınıfı bu kattaydı. Beyaz geniş koridora konulmuş yeşil koltuklardan birine çömeldim. İçeriye girdiğimde dışarısının hissettiğimden de soğuk olduğunu anladım. Burnumu çekip duruyordum. Yüzümün kızardığına emindim.

Etrafın ağır sıcaklığı yük olurken fermuarımı aşağı indirdim. Gözlerim yoğun bir uykunun altına girmek için bekliyor gibiydi. Göz kapaklarım yavaştan kapanıyordu. Başımı sallayarak kendime gelmeye çalıştım ama faydası olmadı. "Çok uykum var," diye kendi kendime mırıldanırken zil sesiyle afalladım. Yüksek sesli zil sesi beynime baskı uygularken yüzümü ekşittim. "Bu ne ya," diye söylendim.

2630. SokakWhere stories live. Discover now