~7~ Afet-i Azam

2.4K 87 10
                                    

(Afet-i Azam: Kıyamet)

Çok mu hızlı gelişmişti her şey? Evet, jet hızıyla. Tanrı ellerini bana uzattı ve ben terettüt etmeden koydum ellerimi Tanrı'nın güvenilir cennetine.

Güvenmek?

Emre'ye de güvenmiştim ama değil mi? O'na da inanmıştım. Muhtaç bir kız gibi O'nun limanına sığınmıştım. Beni sevsin, koruyup kollasın istemiştim. Belki, dedim. Belki O da sever beni. Meğersem boş bir hayalmiş bu. Renkleri olmayan, şuursuz bir hayal...

"Buket..." Neşe uyarıcı bir tonla konuştu. Bende bir şeyler demek istiyordum. Buket'in bana fahişe diyen dudaklarını patlatmak, küçümseyici bakışlarına sahip olan lens mavi gözlerine yumruk atmak istiyordum. Lakin yapamadım. Buna nazaran Emre'nin de sesi çıkmıyor, sadece sinirle burnundan soluyordu. Gerçekler acıtırdı... Acıtıyordu. Derin bir yara açıyordu.

"Ne var, Neşe? Madem ayrıldık bende kalan şeylerini de alsın." Buket, kollarını dolgun göğüslerinin altında birleştirip pembe rujlu dudaklarını büzdü. Kısacası, küçümseyici bakışlarıyla beni ezdi. Daha fazla dayanamadım ve Emre'nin belimi tutan kollarının arasından çıktım. Bana döndü. Öfkeli yeşillerini benim donuk, hayal kırıklığıyla parlayan yeşillerime çevirdi.

"B-ben..." Konuşamıyordum. Tüm kelime haznem bir bir uçup gitmişti sanki.

Emre dün bana güzel sözler söyledikten sonra Buket'le yatmış!

Gerçekler bir kez daha acıtırken gözlerimi yumdum. Benden habersiz firar eden gözyaşlarımı hızlıca, titrek ellerimle sildim. Sadık uşaklarımın hepsi eteğimden tutup 'Hayır, güven yok!' diye bağırıyordu.

"Kelebek, iyi misin?" Uğultulu gelmişti kulaklarıma Neşe'nin sesi. Kalbim bir bataklıktı. Sanki tüm dünyanın acısını içime alıyordum.

Hiçbir şey demeden titrek adımlarla sınıftan çıktım. Gitmek istiyordum. İlk önce babamın alnını derince öpmek, sonra da beni arayan adamların beni bulmasını sağlamak, ardından beni öldürmelerini rica etmem. Belki de emir, bilemiyordum. Sadece güvendiğim cennetin cehenneminden bir kazık yemiş olmam beni ölüme teşvik ediyordu.

"Kelebek!" Emre'nin güzel sesi koridorda yankılanırken tüm gözler bize çevrilmişti. Ah, bundan nefret ediyordum.

"Kelebek, dur!" Tekrar bağırdı ve artık hocalar bile bize bakıyordu. Durdum ve Emre nefes nefese yanımda bitti. Yeşil gözlerini gözlerimde tuttu bir süre. Öylece gözlerime bakarken alt dudağımın minik bir kız çocuğu gibi sarktığını hissettim ve direk elimi alt dudağıma getirip titremesini sakladım. Gözlerini dudaklarıma dikti ve elime uzanıp dudaklarımdan çekti.

"Buna inandığını söyleme bana?" Bir umut... Bir umut yalan olduğunu düşündüm. Titreyen alt dudağımı baş parmağıyla boydan boya okşadı ve koyulaşmış yeşillerini baş parmağına çekti. Ardından dudağımı okşadığı baş parmağını kendi dudağına götürüp emdi... Eridim...

"Benim böyle bir şey yapacağımı düşünmediğini söyle." Sesi sertti. Buzdan duvarlar inşa etmişti sanki. Dolan gözlerimi başka taraflara çevirdim. Fakat buna izin vermeyip sert sesini tekrar kullandı.

"Konuşsana, Kelebek!"

Gözlerimi O'na diktim ve aniden değişen ruh haline şaşırmadan edemedim.

"S-sen... Sen bir erkeksin sonuçta ve Buket-" Kolumu tuttuğu gibi sert gözlerini de bana dikti, sözümü kesti.

"Erkeğim adı üstüne. Erkek! Böyle bir piçliği nasıl yaparım söylesene!" Yapmadı mı yani? O zaman Buket neden öyle bir şey dedi?

Yaralı KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin