~11~ Cennet meyvesi dudaklar

2.4K 92 4
                                    

Herkese merhaba. Bölümü yazarken çok eğlendim ve çok büyük bir heyecanla yazdım. Ve sizleri sevindirecek bir şey yaptım. Umarım beklentilerinizi karşılar. Keyifli okumalar :).

Bölüm şarkısı; Pinhani- Beni al

Koynumda huzurla gülümseyen Emre'ye tekrar baktım. Dudakları dünkü hüzünden zerre taşımaz bir his verirmişcesine yukarı kıvrılmış, gözlerini kapatmıştı.

"Ve dişi kelebek sonsuza dek o kozada erkek kelebekle mutlu mesut yaşar..." Çocuk masalının son satırlarını da okuduktan sonra telefonun masal sitesinden çıkıp telefonu kapattım.

"Bir kozaya iki kelebek fazla değil mi sence?" Emre erkeksi bir kıkırtama bahşederken bende gülümsedim ve boynuma gömdüğü yüzünü okşadım parmak uçlarımla. Hafif çıkan kirli sakalı bende haz etkisi yaratıyordu.

"Bence pekâlâ da sığabilirler," deyip kıkırdadım. Belimi saran ellerini sıklaştırdı ve boynuma minik bir öpücük kondurdu.

"Sığarız," dediğinde başımı salladım. Sığacaktık, eminim.

"Okula gidelim mi? Saat geç oldu." O'na baktım. Fakat O gözlerini açmamakta ısrarcıydı.

"Gitmeyelim," dedi ve boynuma bir öpücük daha koydu. İşte tam orada ki bir noktayı öpüyor ve beni... huylandırıyordu.

"Tarih sınavı var ama..." Küçük bir kız çocuğu gibi çıkmıştı sesim. Şuan küçük değil aksine olgun biri olmalıydım. Çünkü şuan küçük olmanın sırası Emre'deydi. O annesini kaybetmiş küçük bir erkek çocuğuydu. Ve ben... bende O'nu iyileştiren, kanatlarımla O'nu sıkı sıkı saran bir kelebektim.

"Boşver," dediğinde uzatmadan omuz silktim ve kumral saçlarından parmaklarımı tekrar geçirdim. İpeksi ve yumuşacıktı saçları.

"Sen neden 19 yaşındasın?" diye başka bir soru sordum. Yavaş yavaş açılıyordum sanırım. Fazla konuşuyor, Emre'ye daha fazla dokunuyordum.

"Şirketle ilgilendim bir süre ve okula gitmedim." dedi Emre. Ağzımda onaylayıcı mırıltılar çıkarıp başka soru sormadım. Konuşarak O'nu sıkıyor olabilirdim. O yüzden susmayı tercih ettim. Odada sadece ikimizin nefes alışverişlerinin sesi hakimdi. Sabah çok erken kalkıp babama bakmıştım ve uyuduğunu görüp geri odaya gelmiştim. O sırada Emre uyanmış, nereye gittin, bir daha gitme diyerek mızmızlanmıştı.

"Konuşsana," Sesiyle düşüncelerimden uzaklaştım ve O'na baktım.

"Biraz da sen konuş," dedim. Homurdandı ve beni daha da sıkı sararken konuşmaya başladı.

"4 yaşındaydım. Elimde oyuncak bir silah, parkta oyun oynardım. Diğer tüm arkadaşlarım oyuncak arabalarıyla, robotlarıyla oynarken ben silahla oynardım. Savaşmayı severdim. Sürekli birilerini yenmeye meyilli bir çocuktum. Silahımı havaya doğru kaldırıp bir el ateş ettim... Annem oturduğu bankta kahkaha attı." Sustu ve bana biraz daha sokuldu. Saçlarını şefkatle okşamaya devam ettim.

"Annemin gülüşü cennetten inen bir meleğin dünyayı apaydınlık etmesi kadar güzeldi. O'na öyle bakakalırken arkadaşlarımdan birinin oyuncağı yanlışlıkla annemin ayağına geldi. Sinirle o arkadaşımın yanına gitmiş, silahı kafasına dayamıştım. Çünkü o benim meleğimin canını acıtmıştı. O savaşı başlatmıştı ve ben bir daha o arkadaşımla barış imzalamadım." Derin bir nefes alıp gülümsedi burukça.

"Sonra eve gelmiş, ailecek yemek yiyorduk. Heyecanla babama dönmüş ve annemin canını acıtan çocuğu bir güzel benzettiğimi anlatmıştım. Fakat bu böyle ilerleyemedi, Kelebek. Annemin canını acıtan diğer pisliklerin canını alamadım. O'nu koruyamadım." Burnunu çekti ve yüzünü boynuma gömdü sıkı sıkı.

Yaralı KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin