2. • Tanışma Partisi •

26.4K 1.8K 579
                                    

Her yer bembeyaz...

Kar yağıyor. Çevrem kar tanelerinin süslediği ağaçlarla dolu.

Her yer bembeyaz...

Uzaktan gelen çığlık sesleri bana ulaşıyor. Yerde, bembeyaz karın üzerinde birkaç damla kan var. Çevreme bakıyorum. Her yerde kanla kaplı insan bedenleri var. Hayır, insan değiller. İnsan olamayacak kadar güzeller. Öylesine güzeller ki her yerlerine bulaşan kan bunu gölgelemiyor. Her birinin sırtında derin kesikler var. Uzaklardan tuhaf bir koku geliyor. Bir şeyler yanıyor. Kötü kokan bir şeyler.

Her yer kıpkırmızı...

Ellerim kanla kaplı. Bedenimin her yeri kanla kaplı. Büyük bir kılıç tutuyorum elimde. Kabzası kırmızı taşlarla süslü. Kılıcın keskin yüzeyine kazınmış bir yazı var, bilmediğim bir dile ait. Gökyüzünden düşmekte olan siyah bir tüyü yakalayıp avucuma alıyorum. Başparmağımı üzerinde dolaştırıyorum. Yumuşaklığı hoşuma gidiyor.

Uçurumun kenarındayım. Arkası bana dönük olan bir adam tüm heybetiyle en uçta duruyor. Siyah kanatları tamamen açılmış bir biçimde. Ona yaklaşıyorum. Omuzuna dokunduğumda başını bana doğru çeviriyor. Gri gözleri şaşkınlık dolu.

"Senin burada olmaman gerek," diyor.

"Neredeyim?"

Çevresine bakıyor dikkatle. "Bu nasıl oldu?"

"Bilmiyorum," diyorum.

"Uyanman gerek Elismera. Senin burada olmaman gerek."

"Sen kimsin?"

Hafifçe gülümsüyor. "Beni tanıyorsun."

O an, onun Ashriel olduğunu anlıyorum.

Ashriel, yavaşça arkama geçiyor ve beni sertçe iterek uçurumdan düşmeme sebep oluyor.

Çığlık atarak kalktım. Başımda korkunç bir ağrı vardı. Yattığım yatağa baktım dikkatle. Dört direkli büyük yatak, evimde olmadığımı anlamamı sağlayan ilk şeydi. Hızla yataktan çıktım. Yüksek tavanlı ve oldukça lüks döşenmiş bu odada işim neydi?

Koşar adım kapıya yöneldim. Dışarı çıktığımda dar bir koridorla karşılaştım. Yerlerdeki siyah mermerlerin karamsarlığı yetmezmiş gibi bir de duvarlar ve tavan siyaha boyanmıştı. Kendimi karanlık bir tünelde gibi hissediyordum. Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladım. Koridorun sonuna ulaştığımda yüksek tavanlı, kareden ziyade koca bir daireyi andıran oldukça büyük bir alana çıktım. Şaşkınlıkla çevreme bakarken uzak bir köşede dikilmekte olan Ashriel'i gördüm. Biraz uzağında, evdeyken de yanında olan iki adam vardı. Onların yanında ise daha önce hiç görmediğim bir kadın vardı. Hepsi doğrudan bana bakıyordu.

En belirleyici özelliği altın sarısı gözleri olan adam harekete geçerek, "Ben Lucian," dedi. Uzun, kahverengi saçları ensesinde toplanmıştı. Boynunda deseninin ne olduğunu çözemediğim bir dövme vardı, sanırım göğsüne dek iniyordu. Eliyle biraz önce yanından ayrıldığı adamı işaret etti. "O da Damien."

Damien, uçuk mavi gözlerini net bir şekilde ortaya çıkaracak kadar koyu bir ten rengine sahipti. Siyah kısa saçları ona ciddi bir hava katsa da yanağında gülmüyorken bile varlığını gösteren gamzesi yüzüne muzip bir hava katıyordu. Uzundu. Çok uzun ve iriydi. Aslında bu üç adam da uzun ve iriydi.

Tıpkı Damien'in gözlerini andıran bir göz rengine ve aynı koyu tene sahip olan kıvırcık saçlı kadın, nazik bir gülümsemenin ardından bana doğru birkaç adım attı. "Ben Freya."

Karanlık BağWhere stories live. Discover now