7. • Muhteşem Güç •

20.4K 1.7K 633
                                    

Üzerinde yattığım yatağın tenimle temas ettiği her noktayı hissedebiliyordum. Çok uzaktan geldiğini bildiğim, birbirine karışıp damağımda egzotik bir tat bırakan kokuları birbirinden ayırt edebiliyordum. Yüzüme temas eden havayı hissedebiliyor, havanın uçuşturduğu toz zerreciklerini görebiliyordum. Pencerenin dışındaki kelebeğin kanat çırpma sesini duyabiliyordum. Kelimenin tam anlamıyla her şeyi hissetmek... Her şeyin farkında olmak daha önce deneyimlediğim hiçbir şeye benzemiyordu.

Yatakta doğrulup oturduğumda sırtımda tuhaf bir acı boy gösterdi. Başımı yana doğru çevirip omuzumun üzerinden arkama baktığımda kan kırmızısı tüylerle çevrili bir çift kanatla karşılaştım. Kanatlarımdan birini hareket ettirmeye çalıştığımda omurgamda korkunç bir ağrı hissettim. Bu işin bu kadar zor olacağını hiç düşünmezdim. Sürünerek yataktan çıktım. Komodinin üzerine bırakılmış kıyafetlere göz ucuyla baktım. Tişörtümü zorlanarak üzerimden çıkarıp benim için bırakılmış kıyafetleri elime aldım. Beyaz, boyundan bağlamalı bluzu giymeye karar verdim. Pantolonumun da kan koktuğuna hiç şüphe yoktu. Bu yüzden pantolonumu da değiştirecektim. Şanslıydım ki, benim için bırakılan kıyafetlerin içinde beyaz bir kot pantolon vardı. Onu da giydim. Tüm bu süreç boyunca yerde sürünen kanatlarım bana epey zorluk çıkarmıştı.

Yavaş adımlarla boy aynasının karşısına geçtiğimde gördüklerimle olduğum yerde donup kaldım. Dönüşüm, sadece kanatlarımın olmasına sebep olacak zannederken kelimenin tam anlamıyla dönüştüğümü, fazlasıyla değiştiğimi gördüm. Bu aynadaki kadın ben miydim? Bu gerçek olabilir miydi? Elimi kaldırıp birkaç saçma hareket yaptım. Aynadaki aksim de aynılarını yapıyordu tabii.

Siyah saçlarım dışında sanki her şeyim değişmişti. Gerçi onlar da değişmişlerdi. Omuz hizasında olan saçlarım şimdi belime dek uzanıyordu. Sıska bedenim dolgunlaşmış, daha kıvrımlı bir hal almıştı. Boyumun da uzadığına emindim. Dudaklarım kan kırmızısıydı. Tenim mermer gibi kusursuzdu ve rengi açılmıştı sanki. Gözlerim ise, kendimi bildim bileli mavi olan gözlerim, şimdi tıpkı Ashriel'in gözleri gibi, parlak bir gri renge sahiptiler.

Şaşkın bir şekilde geriye doğru birkaç adım atıp yatağın ayakucuna oturdum. Kapının dışından gelen seslere kulak kesildim. Kısa süre sonra kapım tıklatıldı.

"Gel," dedim, boş gözlerle kapıya bakarak.

Kapı açıldı ve Freya içeri girdi. Yorgun görünüyordu. "Uyanmana sevindim. Ashriel odasında seni bekliyor."

Merakla kaşlarımı çattım. Neden zihnime seslenmek yerine böyle bir yol seçmişti ki?

"Tamam," diyerek yataktan kalktım ve kapıya doğru yürümeye başladım.

Freya birkaç adım gerileyip yolumdan çekildiğinde adeta sürüklenerek Ashriel'in odasının kapısının önüne gittim. Bu sefer kapılar kendiliğinden açılmayınca kapıları iterek açılmasını sağladım. Direkt karşımda olan açık teras kapısına baktığımda Ashriel'in terasta dikildiğini gördüm. Kapıyı kapatıp o tarafa yöneldim. Terasa çıktığımda Ashriel'den gelen güçlü kokuyla karşılaştım. Kanının tadını anımsatan bu koku, tuhaf bir açlık hissetmeme sebep olmuştu.

Ashriel, arkasını dönüp bana baktı. Bir süre beni inceledikten sonra birkaç adım atarak bana yaklaştı. "Gözlerin..."

Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet."

"Kendini nasıl hissediyorsun?"

"Farklı. Ne kadardır uyuyorum?"

"Birkaç gündür."

Tırabzanlara yaklaşıp bakışlarımı yemyeşil ağaçlıklarda dolaştırdım. "Orada tam olarak ne oldu Ashriel?"

"Bilmiyorum."

Karanlık BağWhere stories live. Discover now