V

122 15 1
                                    

11.07.2017

Sıcak esen rüzgar tenime çarparken beni bunaltıyor, bir yandan da içimi titretiyordu. Bugün havada hüzün bulutları vardı. Çünkü Çağatay ile sevgilisi dünkü kavgalarından sonra tamamen ilişkilerine son vermişlerdi. Şu ansa hepimizi tanıştıran parktaydık. Çimlerin üstüne oturmuş, Çağatay'ın bizimle konuşmasını bekliyorduk. Ama o ne ağlıyor ne de konuşuyordu. Mimiksiz, ruhu çekilmiş yüzüyle öylece çimleri izliyordu. Eren ise bir saniye olsun gözlerini Çağatay'ın üzerinden ayırmadan herhangi bir tepki versin diye sabırla bekliyordu. Bugün onun da yüzünde hiçbir zaman görmeyi hayal dahi edemeyeceğim bir hüzün vardı.

Eren sabah beni aramıştı. Üzgün sesiyle Mira'nın dün Çağatay'a kavga ederlerken onu aldattığını söylediğini, Çağatay'ın şu an berbat halde olduğunu, benim de gelmemi istediğini, ona iyi hissettirmek için bir şeyler yapmamız gerektiğini söylemişti. Ben de hiç sorgulamadan, telaşla dolabımdan ilk bulduğum şeyleri giyip apar topar evden çıkmıştım. Şimdiyse buradaydık ve Çağatay'dan herhangi bir yaşam belirtisi bekliyorduk. Üzüntüsüne ortak olduğumuzu her birimizin yüzünden anlayabilmek çok kolaydı. Fakat sessizlik de uzayıp gidiyordu.

Sessizliği dağıtan Uras oldu.

"Ben en iyisi içecek bir şeyler alayım. Bu iş böyle olmayacak."

Cümlesinin ardından bir anda ayaklanıp gitmişti. Uras'ın konuşmasıyla birlikte Çağatay sanki derin bir uykudan uyanmış gibi kendine gelmiş, Uras'ın gitmesiyle de bakışlarını yerden kaldırıp hemen karşısında oturan benim gözlerime bakmıştı.

Ardından Eren ve beni şaşırtarak konuşmaya başladı.

"Dün sana sizi tanıştırcağımı söylemiştim Mati hatırlıyor musun? Sonrasında Eren ile dans etmeye gittiğinizde bir an önce gelmesi için onu aradım. Bana telefonda, 'beni boğuyorsun, zaten dün davet ettin Çağatay neden sürekli arıyorsun?' gibi cümleler söyledi. Ben de bir derdi olduğunu düşünüp apar topar mekandan ayrılıp evine gittim yüz yüze konuşmak için. Beni kapıda görür görmez ağlamaya başladı. O kadar ağladı ki çok korktum önemli bir problemi var diye. Aklıma bir sürü şey geldi o an. Tabii hiçbiri değilmiş... Başka biri olduğunu söyledi. İki yıldır hayatımda olan, çok sevdiğim kadın her şeyin yalan olduğunu söyledi dün yüzüme Mati. Ve bir kadının sevgisini hiçbir zaman hak etmeyeceğim ikinci kez yüzüme vurulmuş oldu. İlki de sevgili annemdi..." Son cümlesinden sonra hüzünlü bir gülümseme dudaklarına yerleşmişti. Gözleri hızla dolarken gözlerini gözlerimden hiç çekmiyordu. Canımın gerçekten yandığını hissettim. Benim de gözlerim onunkiler gibi hemen dolmuştu. Ayağa kalkıp onun tam önüne doğru ilerledim, ayaklarının ucuna oturdum. Göz yaşlarım yanaklarıma düşerken onunkiler de çenesine doğru süzülüyordu. Yüzünde küçücük duran ellerimi sakallı yanaklarına yasladım, göz yaşlarını yavaşça sildim. "Artık ben de varım. Benim sana olan sevgim içten ve samimi. Bir kadının sevgisini çok hak ediyorsun sen Çağatay." Çağatay cümlelerimin etkisiyle gülümseyerek ağlamaya devam ederken beni tutup kollarının arasına çekti. Bacaklarının arasındaki boşlukta yerimi alırken ona sımsıkı sarılmıştım. Eren tam o an, bana hitaben, "Hayatta verdiğim en doğru kararsın" dediğinde ikimiz de ona dönmüş, kollarımızı açarak sarılmamıza onu da davet etmiştik. Hemen katılıp bize sarıldı. Bir yandan da çenemden tutup yüzümü sallayarak sevmeye başladı.

O an, huzurun yavaş yavaş içime dolduğunu hissetmiştim.

Uras elinde iki siyah poşetle geldiğinde hepimizi sarılırken görmüş, kaşları sorgularcasına çatılmıştı. "Ne yapıyorsunuz lan?" diye sorduğunda üçümüzde güldük ve Eren'in "Katılmak ister misin yavrum? Sarılıyoruz" demesinin ardından Uras'ın sıkılgan tavrı eşliğinde göz devirişini izlemiştik. Tabiki bize katılmadı ve sadece ifadesiz yüzüyle karşımıza oturdu. Votka şişesini açıp pet bardağa doldurduktan sonra üstüne bir şey eklemeden hepsini tek seferde bitirmişti. Böyle keskin içkileri nasıl su gibi içiyor asla anlamıyordum.

MelankoliWhere stories live. Discover now