Melez Cadı ve Ölüm'ün Kapıları(16)

1K 110 169
                                    

Ya Ölüm Yadigarları 2'yi izleyip kitabın son kısmını okudum böyle bir kalbim garip oldu, sabahta zaten ilk kitabı tekrar okuyup bitirdim. Dedim ki ben bu kadar Harry Potter yüklemesiyle bir bölüm yazayım, bilgisayardan yazamıyorum umarım yazım yanlışı çok olmaz.

İyi okumalar ♡

Bölüm On Altı: iyİ KAbUSlaR Mı SENsiN İYi KaBUsLar

Korkusuz bir insan olduğunu sanmıyordum dünya üzerinde. Herkes bir şeylerden korkardı ve korktuğu şeyler diğer insanlara garip gelebilirdi.

Bazıları bunu gizlemede çok iyiydi ve bazıları gerçekten çok kötüydü ama bizim yaşımızdaki herhangi bir çocuğa nasıl sorarsanız sorun o tarz bir ceset görmenin onları korkuttuğuna hepsi tek saniye düşünmeden katılırdı.

Cadı, büyücü, melez artık her ne halt olursan ol bu bir gerçekti. Canavarlar görmüştüm, ölü birini de görmüştüm ama parçalanmış bir ceset...

Tansiyonumu ölçen Madam Pomfrey elinde tuttuğu garip aleti çekti. Kafasını hepimizle ilgilenilene kadar sessiz kalma yemini etmiş gibi duran öğretmenlere çevirdi. "Çok zorlamayın, yeni yeni düşüyor." O bizi hastane kanadında tamamen yalnız bırakmak için çıktığında biri içime buz kütlesi boşaltmış gibi hissediyordum.

Tek fark derimin içine bırakılmasıydı bu buzun. Oğlunun oturduğu sandalyenin önüne çöken Harry Potter onu olabildiğince sıkı omuzlarından yakaladığında Albus ona kendisinin aynısı olan gözlerle gülümsedi. Rose'un yanına Teddy oturmuş, onu dizine yatırıp saçlarını okşamaya başlamıştı. Arada titreyen bedeni Rose'un ağladığını gösteriyordu, Jane yan yatakta dizlerini kendine çekmiş öylece yatarken Scorpius ona dokunmaya çekiniyor gibiydi.

Sonunda zorlukla elini onun omzuna koyup sıvazladığını Jane ağlamamak için verdiği büyük çabayı kenara attı ve ileri atılıp gözyaşları içinde ona sarıldı. O sarsıla sarsıla ağlarken Scorpius suratına biri bir lanet savurmuş gibi duruyordu.

Ama sonra o da Jane sarıldı.

Duygusuz gözlerimi onlardan çekip ağladığım için gerilen suratımı kaşıdım. Öldürülen kişi ikinci sınıflardan bir Gryffindor'du onunla hiç konuşmamıştım ama kim olduğunu biliyordum.

Trenin hareketiyle cama çarpan kanlı beden gözlerimin önüne geldiğinde tekrar titredim. Bunu fark eden Profesör Cox kafasını yana eğmişti. Etrafımdaki herkesle ilgilenildiğini fark etmemi sağlayacak bir acıma ifadesini gözlerine yansıttıktan sonra dudaklarını büzdü.

Yalnızlığıma üzüldüğünü gözüme sokuyordu.

O bana bakmaya devam ederken açılan hastane kanadından içeri Profesör McGonagall girdi. Üzerinde oldukça koyu yeşil bir cüppe vardı. Gözleri şahinlerinki gibi üzerimizde gezindikten sonra yavaşça bana takıldı ve kaşları havaya kalktı.

Sonra Scorpius'a baktı.

"Miss Weasley, Miss Nicky ve Mr Potter binanızın Ortak Salonu'na gidin ve bir şeyler yiyin." Gözleri dolu dolu olan Rose ve ağlamaya devam eden Jane aniden bana döndüğünde Scorpius yavaşça Jane'den uzaklaştı ve benim kazık gibi oturduğum yatağa, daha doğrusu yatağın ucuna yerleşti.

"Ama Profesör," Albus kalkmak yerine keskin yeşillerini Profesör'e diktiğinde Olivia Cox garip bir ses çıkardı. "Potter yatakhanene, bu oldukça açık bir emir." dedi kesin bir sesle ona kapıyı gösterirken.

Harry Potter'ın kaşları havaya kalktığında tüm dönem kendiyle uğraşan kadına karşı zaten kinli olan Albus susmadı. "Profesör McGonagall'la konuşuyorum." Gerçekten de suratına tükürmüş bir etki uyandırırken ona bakan kadının gözleri nefretle doldu.

Half Blood WitchWhere stories live. Discover now