Melez Cadı ve Kayıp Kahin(19)

1.2K 79 341
                                    

Aklıma geçen gün çooook güzel(bence) bir hayran kurgu fikri geldi yine pjo ve oraya bile theayı eklemek istedim

Thea'yı orjinal seride çok arıyorum

Bölüm On Dokuz: Rachel Bile Deli Olduğumu Kabul Ediyor (Yeni Anlaması Biraz Tuhaf Gerçi)

"Percy?" diye mırıldandı Annabeth. "Beni duyuyor musun?" Annabeth'in sesi ona yakışamayacak kadar kısık ve çatlaktı, sanki saatler boyunca çığlık atmış daha fazla bağıramayana kadar durmamıştı.

Yanında durduğu yatağın kenarlarından zincirler sarkıyor güneş ışığını yansıtıp göz alıcı bir parlaklık saçıyordu. Ortamı tanımak için çok çaba harcamama gerek yoktu defalarca kez gitmiştim oraya. Büyük Ev'deki sakatlanmalar için kullanılan odadaydılar.

Sıralı yataklarda sadece iki kişi yatıyordu ve bunlardan biri Percy'di.

Diğeri de ölü gibi gözüken Nico'ydu.

Onun yanına da Annabeth'in Percy'nin yanına oturduğu gibi Will oturmuştu. Bir eli Nico'nun yavaşça yükselip alçalan göğüs kafesine yerleşmiş diğeri yüzüne destek olarak yanağına yaslanmıştı. Gözleri kapalıydı ama uyuyor muydu yoksa Nico'nun kalp atışlarını mi dinliyordu emin olamıyordum. Yüzünde çok yorgun bir ifade vardı.

Uyuyor olsa iyi olurdu.

Will'den gözlerimi çekip tekrar Nico'ya baktım. Farkındalıkla kesik bir nefes almış oraya doğru bir adım atmıştım. Dikkatli bakınca arkasında kalan eşyaları ve yatağı görebiliyordum. Sanki gölgeydi.

Ama eğer gölge olsaydı Will'in eli onun göğüs kafesinde duramazdı değil mi?

İyiydi, nefes alıyordu. Ona bir şey olmamıştı. Poseidon'un gösterdiği görüntülere göre çok aşırı güç kullanmıştı ve muhtemelen bu yüzden bu haldeydi ama iyi olacaktı. Aksi olsa Annabeth de Will de bu kadar sakin durmazdı.

Gerçi dikkatli bakınca ikisinin yüzünde de acının izlerini görebiliyordum ama içimden bir ses bunun nedeninin ne yatağa zincirli Percy ne de gölgemsi duran Nico olduğunu söylüyordu.

Annabeth birkaç kere daha o güçsüz sesiyle Percy'nin adını seslenirken kafamı camdan dışarıya çevirmiş gözlerimi kırpıştırmıştım.

Ta ki...

"Annabeth?"

Hayatımda duyduğum en kötü sesti. Sanki biri ses tellerini paramparça etmişti, fısıldarken bile sesi olması gerekenden titrek ve tizdi dikkatimi anında kendine çekmiş gözlerimi zincirlerle sabitlendiği yatağa çevirmeme neden olmuştu.

Bu ses Percy'e hiç yakışmıyordu.

"Percy." dedi Annabeth heyecanlı bir şekilde. "Nasılsın? Bir yerinde bir şey var mı? Sana su vereyim mi? Canım çok acıyor mu?"

Annabeth onun cevabını beklemeden uzanıp yatağın başındaki sürahiyi titrek elleriyle kavradı ve bir bardağa su doldurdu. "Annabeth," demişti Percy daha uyanık bir sesle bu defa. "Thea nerede?" Annabeth'in sürahiyi tutan elleri daha da şiddetli titremeye başladı. Zorlukla sürahiyi bırakmasa sürahi yere yapışıp paramparça olurdu muhtemelen.

Will kafasını bu tarafa çevirmese bile kan çanağına dönmüş kırmızı gözlerini açtı ve sanki dayanamıyormuş gibi buruşan suratından durduramadığı gözyaşları süzülmeye başladı.

"Annabeth, Thea nerede?" dedi Percy tekrar bastıra bastıra.

Annabeth titreyen alt dudağını dişleriyle durdurmaya çalışırken Percy gözlerini yavaşça açıp ona baktı. Annabeth'in yüzündeki ifade yüzünden gözleri dolmuştu. "Hayır..." dedi çaresizlikle. Gözyaşları süzülüp saçlarının arasına karışırken kafasını sallıyordu. "Rüya o... olmadı on- Thea'yı bulmam gerek... şaka falandır... olmadı öyle bir şey." Percy kalkmaya çalıştığında ona engel olan zincirler şıngırdadı. "Percy özür dilerim." dedi Annabeth hıçkırmamaya çalışıyormuş gibi çıkan sesiyle. "HAYIR!" diye bağırdı Percy. "Hayır olmadı, yaşanmadı onlar, Thea iyi. THEA ÖLMEDİ ÖLMÜŞ GİBİ ÖZÜR DİLEME BENDEN."

Half Blood WitchWhere stories live. Discover now