13.BÖLÜM

66.2K 3.2K 1.1K
                                    

Sarı krizantem yazısına bakarken dalıp gitmiştim. Yazının etrafında sarı renkte kasımpatı çiçeğinin resimleri vardı ve etrafı led lamba ile süslenmişti. Neden böyle bir isim koyduğu hakkında tahminler yapıyordum ki annem beni çekiştirmeye başladı.

"Hadi hadi içeri girelim! Ay nasıl da güzel olmuş görüyor musun Bahar? Allah bir yerden alıp bir yere veriyor işte. Kuzum öğretmenliği kaybetti ama mekan sahibi oldu hiç yoktan."

Anneme gülümseyip kafeyi incelemeye devam ettim. Ufak bir merdiven çıkıp öyle giriş yapılıyordu. İçeri girdiğimde genel hatları ile sıcak bir ortam taşıyordu. Belirgin olarak sarı, kiremit, kırmızı ve kahverengi renkleri hakimdi ortama. Tam bir sonbahar kafesiydi. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm şeyle ağzım kocaman açıldı. Bir duvar boydan boya kitaplarla döşenmişti. Kitaplar kategorilerine göre tek tek dizilmişti.

Ağzım açık incelemeye devam ederken bizim kızları görmemle hızlıca onların yanına gittim. İkisinin de ağızları kulaklarındaydı. Herkes bayılmıştı buraya.

"Ay çok güzel olmuş burası ya!"

Biricik etrafına bakarken gözleri hayranlıkla parlıyordu. Hayran olmamak da elde değildi yani. Ortam o kadar güzeldi ki insan saatlerce bile burada oturabilirdi.

"Vallahi her şeyle abim ilgilendi. Hepsi kendi zevki bize dokundurmadı bile."

Zaten onun işlerini kimseye bırakmayacağını biliyordum. Asla bir işi yarım bırakmazdı kimseye bir şeyini yaptırmazdı.

"Peki adını kim koydu? Sarı krizantem baya orijinal olmuş. Bahar sana gönderme yapmış kız."

Biricik'e minik bir tebessüm sunup dikkatle Nazlı'yı dinlemeye başladım.

"Kafenin ismini de kendisi koydu. Anlamını da söylemiyor ama sarı krizantem karşılıksız aşk demekmiş."

Boğazımda yumru oluşurken dokunsan ağlayacak durumdaydım. Karşılıksız sevgi beni mi temsil ediyordu? Bana sevgin karşılıksız mı demek istiyordu bu kazma sapı?

"Bundan bir anlam mı çıkaralım şimdi?"

Biricik sorgulu gözlerle Nazlı'ya bakarken dudaklarımı sarkıttım. Vallahi şurada hönküre hönküre ağlayacaktım şimdi. Nazlı omzunu silkti. Tekrar etrafa bakınırken tadım kaçmıştı vallahi. Kapıdan giren kişiyi görünce bir az olsun keyfim yerine gelmişti. Koşarak kendimi onun kollarına attım.

"Niye haber vermedin ya?"

Tarkan kendini benim kıskacımdan kurtarmaya çalışırken ona kene gibi daha çok yapıştım.

"Kızım boğacaksın lan!"

Arkadan birinin belimi çekiştirmesi ile neye uğradığımı şaşırdım.

"Bırak çocuğu çalı süpürgesi seni. Koala gibi sardı yavrumu."

Dağhan nihayet beni Tarkan'dan ayırdığında ona sinirle baktım. Baktım ama sinirli halimden eser bile kalmamıştı. Dağhan'ın giydiği kıyafete bakınca bütün ciddiyetim kaybolmuştu çünkü.

Kırmızı payetli bir ceket ve içine beyaz bir gömlek giymişti. Kafasında da kırmızı bir şapka vardı. Altına giydiği pantolon ise daha beterdi. Pembe bir pantolon giymişti.

"Senin bu halin ne?"

Üzerinde olmayan tozları silkelerken üstten üstten bakmayı da ihmal etmemişti.

"Siz ne anlarsınız modadan be kokmuşlar!"

Arkasını dönüp kıvırta kıvırta giderken kahkaha atıp gülmeye başladım. Bir dakika bile geçmedi ki yanımıza tekrar geldi.

Bir Gülü Sevdim (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin