Azat hala başını kaldırıp bakmamıştı yüzüme. Daha çok sinirleniyordum bu haline. Çünkü sevmek ayıp değildi benim gözümde… Azat’a diktim gözlerimi ve konuşmaya başladım.
-Kaldır başını, utanma sevmekten! Dedim. Sözlerimden güç almış olacak ki yüzüme baktı, o simsiyah gözlerinde acı ve hüzün barındırıyordu.
-Oğlum, dedim, can kulağıyla dinliyordu beni biliyordum, devam ettim.
-Sevmek ayıp değildir bilirim ama töreye göre ayıptır. Dedim. O da bana hak vermişti ki başını salladı.
-Neden Hazel? Dedim.
-Gözleri… O yeşil gözleri öyle güzel öyle masum ki anne, onu hiçbir şey kirletmemiş. Hayat dolu. Onun böyle olması beni de mutlu ediyor. Dedi ve yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi.
-Peki Hazel, seni seviyor mu? Dedim. Hiç düşünmeden cevap verdi.
-Evet anne, dedi.
Bu sözlerini duyunca gözlerim dolmuştu. Nasıl isterdik Berat Ağa’dan Hazel’i? Öldürürdü Azat’ı. Oğlumu vazgeçirmek zorundaydım bu sevdadan.
-Azatım, yavrum beni seviyorsan vazgeç bu sevdadan. Yalvarırım annem vazgeç. Diyebilmiştim ağlarken. Azat sinirden kararmıştı. Gözleri ölüm saçıyordu etrafa. Sinirle konuştu:
-Sen de mi anne? Sen de mi vazgeç diyorsun! Hani sevmek ayıp değildi? Sen öğrettin bize sevmeyi! Şimdi kalkmış vazgeç diyorsun! Ne söylersen söyle vazgeçmeyeceğim!