3. Bölüm

676 67 28
                                    

İyi okumalar diliyorum...

Annesizlik... Eminim çokça duyduğunuz bir kelime değildir. Duyduysanız bile yaşamamışsınızdır. Mesela ben ve yiğitin her geçen gün kabuk saran yaramızı, daha da kanatan bir kelime annesizlik, öksüzlük...

Babam yoktu belki, evet. Ama annem bana hem anne, hem baba, hem arkadaş, hem sırdaş oldu. Kısacası annem benim herşeyimdi. Ama hayat yaptı yine yapacağını, elimden herşeyimi aldı.

Zor mu peki?

Zor... İnanın yaşamak söylemekten daha zor. İnsan yaşamadıkça anlamıyor mesela. Sen şu an benim ne yaşadığımı anlayabilir misin?

Hayır.

Ama biliyor musun? Hayat bana ayakta kalmayı, yılmamayı öğretti. Herkese güvenmemem gerektiğini öğretti. En önemlisi bana ders almayı fazlasıyla öğretti.

Bakın arkadaşlar. Siz siz olun elinizdekilerin kıymetini bilin. Yediğiniz yemekten, yattığınız yatağa kadar.

Bir bakın bana. Ne kalacak bir evim var, ne de gidebilecek bir yerim. Şimdi yaşıtlarım gibi üniversite sınavına çalışmam gerekirken, ne idüğü belirsiz bir adama beni işe alması için yalvarıyorum.

"Neden bu işte çalışmak istiyorsun?"

Ne diyecektim? 'Babam annemin ölümüne sebep olup bize eziyet etti, bizde bu yüzden evden kaçtık. Paraya ihtiyacım olup, okumadığımdan dolayı buraya geldim.' Böyle mi diyecektim? Saçmalık!

"Neden bana bunları soruyorsunuz? Hayır yani altı üstü bir temizlikçi olarak işe gireceğim, oturmuşsunuz GBT mi çıkarıyorsunuz burada." Yiğiti arkama doğru çektim.

"Bakın hanımefendi. Evimde temizlikçi olarak işe başlamak isteyen sizsiniz, ben değil. Bırakın da burda kuralları ben koyayım." Kurumuş dudaklarından dilini geçirdi ve devam etti.

"Ayrıca benim evime temizlikçi olarak başlayacaksanız, önce sizi tanımam gerek. Yani kıssadan hisse, sizi tanımadan işe alamam." Diye sonlandırdı cümlesini.

Haklıydı ve sanırım benim burda herşeyi anlatmam gerekiyordu. Derin nefesler eşliğinde konuşmaya başladım.

"Pekâlâ. Buraya çalışmak için geldim, çünkü annem öldü ve.... Ve..." Sanki tüm sözler boğazımda düğümlenmiş gibiydi. Konuşamıyordum.

"Ve?" Başını sallayıp devam etmemi belirtti.

"Ve babam... Yani babamız. O.... O bize zarar veriyor. B-bizde k-kaçt...." gözyaşım kendiliğinden akmaya başladı. Ama hızla sildim. Çünkü benim şu an dik durmam gerekiyordu.

"Tamam. Devam etmek zorunda değilsin. Yarın başlarsın işe. Bugün odanıza gidin, güzel güzel dinlenin." Başımı salladım. Tam gidiyordum ki, aklıma gelen şeyle direkt arkamı döndüm.

"Afedersiniz... Bizim odamız neresi acaba?" Diye çekingen bir tavırla sordum.

"En üst kat. Soldan ikinci oda."

"Peki. O zaman size kolay gelsin." Diyerek çalışma odasından çıktık. Yiğit bana döndü.

"Abla, hani hiç kimseye söylemeyecektik başımıza gelenleyi?"

Doğru söylüyordu. Ben sıkı sıkı tembihlemiştim onu, ama böyle olacağını düşünememiştim.

"Zorundaydık ablacım. Eğer paraya, para için de bu işe ihtiyacımız olmasaydı anlatmazdım zaten."

Odanın kapısını yavaşça açıp içeri geçtik. Odaya turkuaz ve beyaz renkler hakimdi. Odanın ortasında bir tane yatak vardı. Ama çift kişilikti. Burda beraber idare edebilirdik sanırım. Nedense özenilerek yapılmış bir odaya benziyordu. Acaba özel bir sebebi var mıydı?

ULAŞILMAZWhere stories live. Discover now