•İyi Değilim•

121 11 19
                                    

"Genç adam! Dersin ortasında sınıfa küt diye dalınmaz! Daha kaç kere söyleyeliyim?!."

  Sertçe açılan ve aynı sertlikle kapanan kapının ardından bağıran biyoloji kocası ile kafamı kollarımın arasından kaldırıp sınıfa hunharca 'dalan' kişiye baktım. Sarı saçları dikik duruyordu. Açıkçası bu kadar dik saçları doğuştan mıydı yoksa jöle paketini  her sabah kafasına boca mı ediyordu merak etmiştim. Yanık tenli ve uzun boyluydu. Benden uzun değildi ama bana yakın sayılır diye düşünüyordum. Yapılı duruyordu. Üzerindeki siyah, yırtmaçlı kot pantolonun üzerine bedenini tam çevreleyen siyah bir tişört giymişti. Ayağındaki ayakkabıları, tek omzundaki çantası, sol kulağındaki küpesi ve elinde tuttuğu deri ceketi de giysileri gibi siyahtı. Yüzündeki umursamaz ifadeyle hocaya baktı.

"Okula geleyim diye tutturan sizsiniz, bir de hesap mı soruyorsunuz?" dediğinde nedensizce bu çocuk bana sıcak gelmişti. Lanet olsun ki aynı kaderi paylaşıyorduk. En azından okula gitme konusunda... "Pekala, Lukas. Bu seferlik de seni affediyorum ama artık lütfen zamanında gel." diyen biyoloji hocasına baktım. Kadın artık bıkmış gibi homurdanıyordu. Sanırım bu çocuk biraz zor biriydi.

  Ağır adımlarla benim oturduğum sıraya doğru geldi. Gözleri yerdeyken sıraya doğru bakınca beni fark etmişti ve bakışlarını bana sabitlemişti. O an gözlerinin rengini anca çözebilmiştim. Açık kahveydi ama altın sarısı gibi parlıyordu. Bakışlarımı kaçırmadım. İfadesi gayet sakindi. Ben de aynı şekilde ifademi korudum. Sıranın yanına gelip bana baktı. "Sıramda oturuyorsun, ahbap."

  Sesi de kendi gibi sakindi ama tehtitkardı. Soğukkanlıydı. Onun için yenmesi kolay bir yem gibi gözüktüğümü biliyordum. Maalesef zavallı bir yem olamayacak kadar vahşiydim. "Sadece takılıyorum, ahbap."

  Cevabım ile sustu. Çantasını sıranın yanına koydu ve sıraya oturdu. Sınıftaki birçok gözün üzerimde -ne kadar ikimize baksalar da bana bakılıyor hissi benim için bir hastalıktı- gezindiğini gördüğümde kafamı çevirip camdan dışarı baktım. Biyoloji ezberden başka bir şey değildi.

*

  Sonunda ders sona erdiğinde ve bize özgürlük duygusunu veren zil çaldığında rahat bir nefes alarak kafamı sıradan kaldırdım. Kaldırmamla şu Lukas denen çocuğun bana baktığını görmem bir oldu. Bana bakıyor ve inceliyordu. Bir şey söylemedim. Beni incelemesine izin verdim. Üzerimde milyonlarca göz olmasındansa bir çift olması daha iyiydi.

"Sen buralardan değilsin, değil mi?" dediğinde duraksadım. Hangi açıdan? Kime göre? Nereye göre? Daha açık konuşmalısın Bay Siyah. "Evet. Buraya yeni taşındım." dedim umursamazca bakışlarımı kaçırıp tahtaya bakarken. Yazan şeyleri gözden geçirdim. Klasik biyoloji. Bu dersi anlamayanları anlayamıyordum. "Bir tehdit olup olmadığın konusunda kararsızım, Mavi."

  Bunu dediğinde tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Karnımdaki kasılma hissi beni ele geçirirken başımın ağrısı piyangodan çıkmış gibi ortaya çıktı. Gözlerim tedirgince ona dönerken bana bakan şaşkın bakışlarını gördüm. Bana bugüne kadar ondan başka kimse Mavi diye seslenmedi. İçimdeki şeytanı her an hatırlamak zorunda değilim. "Andy. Adım Andy."

"Pekala, Andy. Kaderin nedense ikimizi bir noktada kesiştirdiğini düşünüyorum. Yani, bana sorun çıkarmazsan ben de sana çıkarmam."

EndWhere stories live. Discover now