22

1.1K 130 157
                                    

Jeno'nun yanında süren kısa süreli mutluluğum o gittiğinde yine benden kaçmış, yerine oyun hakkında ne yapacağımı sorgulayan koca kara bulutlar gelmişti. Oyundan kurtulmak istiyor, aynı zamanda benim yüzümden biri bu batağa batsın istemiyordum. Oyun yeterince kişinin sonuna sebep olmuştu. Birinde benim katkımın olmasını istemiyordum. Saçlarımı çekiştirip kendimi yatağa attım. Tavanı izlerken mantıklı olan şeyin ne olduğuyla ilgili kafamda bir sürü şey kuruyordum.

•-•

Uzun süredir sessiz sakin geçen sabahlarımın önümü kesen Moksoo ile bozulmasına açıkçası hiç şaşırmamıştım. Askine ona "nerde kaldın, gözlerim yollarda kaldı" diyesim gelmişti fakat onun yerine kaşlarımı çatarak ne yapacağını beklemeye başladım. İlk defa yüzünde yumruk geçirmek istediğim sırıtışı yoktu. Aksine oldukça ciddi görünüyordu. Açıkçası biraz ürkmüştüm.

"Jaemin sadece bir soru soracağım ve yakanı bırakacağım."

Meraklı bakışlarımı üzerinde gezdirdim ve devam etmesini bekledim

"Yerim'in oynadığı oyuna gerçekten bulaştın mı?"

Bir dakika o nasıl öğrenmişti şimdi? Şaşkınlıkla yüzüne baktım

"Sen nasıl?.."

"Sorumu cevapla sadece."

Bakışlarımı kaçırıp kafamla onayladığım sırada Moksoo iç çekmiş ve beni kafamda bir sürü soru işaretimle beraber baş başa bırakmıştı. Olduğum yerde öylece kalmıştım ve hâlâ birden neden bunu sorabileceğini düşünüyordum. Bana doğru koşturarak ve çığlıkları eşliğinde gelen Chenle ile birlikte bunu bir süreliğine rafa kaldırdım ve bana sarılan bedene gülerek karşılık verdim.

"Hyung neden öylece dikiliyorsun?"

Chenle'nun yanında sadece Jisung'un olduğunu fark etmem pek zor olmamıştı.

"Diğerleri nerde?"

Jisung gülümseyerek araya girdi

"Mark hyung daha gelmedi diğer hyunglarım da Donghyuck hyungun kesilen parmağını kurtarmaya çalışıyorlar. Durumu kritik, kan kaybından ölebileceği söyleniyor."

Alayla söylediği şeye gülerek Jisung'un omzunu patpatladım

"Hadi ama o kadar kötü olamaz."

Chenle suratını buruşturdu

"Hyung ben bile katlanamadım. Ölecekmiş gibi davranıyor. Sanırım ağlayacağım."

Dudaklarımdan çıkan kahkahaya engel olamadım.

"Nerdeler şimdi?"

"Revirdeler ama bence gitmemeyi tercih edersin."

Kafamı iki yana sallayıp güldüm ve çocuklara el sallayıp revire doğru ilerlerdim. Kapıyı açtığım an Donghyuck'un sesi kulaklarıma ilişmişti

"Bu gencecik yaşımda, yakışıklılığımın baharında ölüp gidecek insan mıydım ben Jeno-ya? HEY GÜLME BU KONU ÇOK CİDDİ, GÜNEŞİNİZ SOLUYOR DİYORUM!"

İçeriye adımladığımda ciddiyetimi koruyup Donghyuck'un yanına oturdum

"Öldün mü diye bakmaya geldim ben de."

Donghyuck bana sarılıp üstüme çullandığında güldüm.

"Jaemin-ah, ölüyorum ve bu ikisi beni anlamıyor."

"Belki birine öptürürsen ölmekten kurtulursun huh?"

Aydınlanmış yüzüyle bana baktı ve koşarak reviri terk etti. Arkasından gülerek baktığımızda üçümüz öylece kalmıştık. Ben revir yatağında oturuyordum, onlar ise ayaktaydı.

"Gülümsemeni görmek güzel Jaemin-ah."

Renjun omzumu sıvazladığında istemsizce gözlerim dolmuştu ve gülümsememi genişletmiştim.

"Ben sınıftayım."

Renjun da gittiğinde Jeno ve ikimiz kalmıştık. O da yatağa oturduğunda omuzlarımız birbirine değiyordu.

"Bu konuyu açıp canını sıkmak istemiyorum ama birini buldun mu?"

Kafamı iki yana salladım ve yüzümdeki gülümsemenin gitmesine izin verdim.

"Ben birini bu oyuna sürükleyemem ki."

Elimin arasından geçen parmaklarla kafamı o tarafa çevirdim.

"Ne olursa olsun bunların hiçbiri senin suçun değil Jaemin ve ne yapasan yap ben hep senin için burada olacağım."

Ellerimize bakıp hafifçe gülümsedim

"Sence ona kurban olarak kendimi götürsem ne olur Jeno?"

Sin's Tears |NoMin|Onde histórias criam vida. Descubra agora