Bir

383 31 1
                                    

"Hadi," dedi General Jason.

Gemi dalgaların bedenine çarptığı limanda içindeki kölelerle beraber duruyordu. Her tarafı pırıl pırıldı ve o sırada kamarada oturan Lord Perseus oldukça memnun görünüyordu.

Kapısının tıklatıldığını duyunca,
"Girin," dedi oturduğu koltukta dikleşerek.

İçeri sert ve emin adımlarla giren General Jason başı ile onu selamladı.

"Lord Perseus, babanız sizi çağırmamı emretti efendim." Lord'un yüzüne garip bir ifade ile baktı. "Sanırım malum Leydi ülkeye oldukça yaklaşmış efendim."

Lord Perseus yüzünü buruşturdu.

"Oh, tanrılarım," dedi Lord Perseus. Babasına durumu her ne kadar izah etmeye çalışsa da babası onu dinlememiş, evlenmesi için kararının kesin olduğunu söylemişti. Evleneceği kızı görmemişti bile. Yalnızca ileri gelen ailelerden bir kabile reisi ile aşk tanrıçası Afrodit'in kızı olduğunu duymuştu.

"Sen en azından şanslısın Jason," dedi Lord Perseus. "Daha önce görmediğin kadının tekiyle evlenmek zorunda değilsin."

General Jason oldukça alçakgönüllü bir tavırla güldü.

"Siz de pek çok açıdan benden daha şanslısınız efendim," ve sonra sırıttı. "Ayrıca Leydi'nin çok güzel olduğunu duydum."

Borazanlar çalmaya başladığında Lord Perseus hızla ayağa kalktı. Geç kalırsa babası ona çok kızacaktı, besbelli.

"Acele et Jason," dedi Lord. "Geç kalırsak babam ikimizin de kellesini vurdurmaktan hiç çekinmez."

İki genç adam hızla şehir meydanına koştu, beyaz atların çektiği altın bir at arabasının daha yeni geldiğini görünce rahat birer nefes verdiler.

İnsanlar meydanda birikmiş, müstakbel Leydi'yi görmek için birbirlerinin üzerine çıkıyorlardı.

Lord Perseus bile kadını görmek için az da olsa heyecanlıydı. Yanında General Jason ile yan yana, babasının yanında duruyorlardı. Arabanın kapıları açıldı.

Oldukça yakışıklı ve kızıl-kahverengi tonlarında bronz bir teni olan adam arabadan indi.

Babasına yaklaştığında gülümseyen adam muhtemelen yeni Leydi'nin babası olmalıydı.

"Merhaba Tristan," dedi babası saygılı bir tavırla. Perseus'u Tristan'a gösterdi. "Bu oğlum Perseus."

Lord Perseus adama elini uzattı. El sıkıştıklarında ona babacan bir tavırla gülümsediğinde, belki de o kadar kötü olmayacağını düşündü.

Babasıyla birlikte uzaklaşan adamın arkasından bakarken, yanında Jason'ın inlediğini duydu. O tarafa döndüğünde beklediğinden farklı bir şey ile karşılaştı.

Şu ana kadar gördüğü en güzel kadınlardan biri arabadan iniyordu.

Aynı babasına benzeyen bronz rengi teni, koyu kahverengi saçları, üzerindeki mercan rengi ve karnını, bacaklarını açık bırakan incecik elbisesiyle mükemmel görünüyordu. Ayaklarında sandaletler, bileklerinde deriden ve tahtadan bilezikler vardı. Saçlarının bazı tutamlarına iplikler ve boncuklar bağlanmıştı. Her zerresi Afrodit'in kızı olduğunu belli ediyordu yani.

Jason'ın küfrettiğini duydu. Perseus'a göre haklıydı da. Ancak genç kadın herkesin ona bakmasından utanmış göründü. Yüzünü eğdi ve babasının ardına doğru yürüdü. Ancak daha sonra Perseus'u görüp yön değiştirdi. Yanlarına vardığında Jason silkelendi. Hala transta gibiydi.

"Merhaba," dedi kadın. "Ben Piper. Sen de Perseus olmalısın ha?"

"Evet," dedi Perseus. "Memnun oldum,"

Jason konuşamaz haldeydi. Perseus onu tanıştırmayı unurttuğunu fark edince yeniden Piper'a döndü.

"Bu da Jason, gemilerimin çoğunun amirali."

"Oh, bu çok güzel. Merhaba Jason," dedi Piper tatlı bir sesle. Jason'a elini uzattı. Jason elini tutup sıktığında bir an elektrik çarpmış gibi göründü, ancak çabuk toparlandı.

"Perseus!" diye bağırdı babası. "Hadi, acele edin."

Piper önden yürümeye başladı. O biraz uzaklaşttığında Jason Perseus'un kulağına eğildi.

"Çok şanslısınız Lordum," dedi imrenen bir tavırla.

"Ondan hoşlandın değil mi?" dedi Lord Perseus. "Yanına gelince yılanbalığı çarpmış gibi olmanın sebebi de buydu herhalde."

"Ha- Hayır efendim, alakası-" Jason kıpkırmızı oldu. "Müstakbel eşinize aşık olacak kadar düşmedim," diye fısıldadı.

"Jason, sanırım beni aptal yerine koymanın bir cezasının olacağını biliyorsundur, değil mi?" dedi gülerek.

"Hayır efendim, ne münasebet ben, hayır, yani-"

"Jason," dedi Perseus. "Yalan söylemekte çok başarısızsın," dedi dalga geçerek. "Ayrıca sen ne kadar itiraz etsen de ondan hoşlandığını anlayabiliyorum," dedi kendi düşüncesinden emin bir tavırla. "Bir de, onun benim müstakbel eşim olduğu falan yok. Onunla evlenmeyeceğim."

Jason başını eğdi. Yüzü pembeden kırmızıya geçiş yapmıştı ve kalbi küt küt atıyordu. Piper hayatında gördüğü en güzel kadındı ve onun her ne kadar aksini söylese de Lord Perseus ile evleneceğine emindi.

**
"Siz ne düşünüyorsunuz Lord Perseus?" diye sordu Tristan.

"Ne konuda?" dedi Perseus bir anda irkilerek.

"Düğün tarihi konusunda elbette," dedi Tristan.

"Bence bir ay sonrası en uygun tarih olur," dedi Perseus.

"Bir ay sonrası mı?" diye sordu Tristan. "Neden o kadar geç?"

"Hem Piper ile birbirimizi yakından tanıma fırsatımız olacak, hem de iyi bir düğün istiyorsak iyi bir hazırlığa ihtiyacımız var."

"Yani eğer senin için de uygunsa," dedi babası Piper'a bakarak.

Piper başını olumlu anlamda salladı.

"İyi o halde." dedi Tristan neşeyle. "Biz de onları biraz yalnız bırakalım," diye ekledi.

Perseus'un babası odadan çıkarken ona sert bir tavırla baktı. Perseus bu bakışın 'sakın kabaca bir şey yapma' bakışı olduğunu biliyordu.

"Hey, Piper," dedi Lord Perseus. "Yani umarım adınla seslenmemde bir sakınca yoktur?"

Piper devan etmesini söylercesine başını salladı.

"Senin bu konuda ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben bu evliliğin gerçekleşmesini pek de fazla istemiyorum."

Bir an Piper'ın yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Benimle aynı fikirde olan birini bulmak oldukça hoş," dedi.

Perseus rahatladığını hissetti.

"O zaman el birliğiyle bu evliliği yok ediyoruz?"

"Aynen," dedi Piper. "Ayrıca şu sarışın arkadaşın çok sevimliymiş."

Sonunda döndüüm.

Öldüm falan ama uzun bölüm yazdım. Bol bol yorum ve oy bekliyorum. Hadi pamuk eller yıldızlara(ve klavyeye)

Öptüüm.

Basın bakim şuraya.


Sea Stars || PercabethWhere stories live. Discover now