Lalisa Roseanne'nin tuttuğu elini çekiştirirken, Roseanne topuklu ayakkabılarının zeminde çıkardığı sesten rahatsız olarak yürüyordu. Oldukça büyük ve modern olan büroya girdiklerinde etrafta göz gezdirdi. Avukat tutmasının arkasındaki gerçeği kabullenmekte zorlanıyordu. Günlerdir Seokjin'den milyonlarca arama ve mesaj almıştı. Hatta kapısına bile dayanmıştı. Ama Roseanne yüzünü görmemekte kararlıydı, görürse kıyamacağını biliyordu çünkü.
Lalisa çalmadan açtığı cam kapıyı ittirdiğinde Roseanne hala etrafı inceliyordu. Üzerindeki siyah kumaş pantolon bacaklarını rahatsız ederken yüzüne en mızmız ifadesini takındı. Lalisa hepsini halledeceğim derken cidden öyle olacağını sanmıştı ama yine de bu işin oturduğu yerden hallolmayacağını biliyordu.
Günlerdir kendisiyle bile konuşmaktan kaçınıyordu, duygularını içine gömmeyi tercih etmişti. Açığa çıkardığında daima daha kötü oluyordu çünkü.
" Roseanne bebeğim tanıştırayım, seni bu ızdıraptan kurtaracak avukatımız." Başını kaldırıp ilk önce takım elbisenin sardığı bacakları inceledi ve sonunda gözlerini avukatının(!) gözlerine çıkardı. Gördüğü yüz ile gözleri açılırken karşısındaki adam için de aynı şey geçerliydi.
" Mer...haba." Elini uzattı. Cidden hayatın oynadığı bir oyun muydu bu?
" Merhaba, Jungkook ben." Başını salladı. Lalisa gülümseyerek ikisine bakarken halinden memnun gözüküyordu.
" Şimdi anlaşıldı," Roseanne Jungkook'un ağzından çıkan kelimeler karşısında kaşlarını kaldırdı.
" Kalbini kimin kırdığı." Böyle bir cümle beklemediği için gözlerini kırpıştırdı. Sadece yutkunabildi.
...
Lalisa acil bir işi çıktığı sebebiyle büroyu aceleyle terketmişti.
İkisi karşı karşıya oturmuş susarken Roseanne diken üzerinde oturuyormuş gibi hissediyordu.
Aynı durum ise Jungkook için geçerli değildi. Karşısındaki yüzü tekrar görebildiği için oldukça memnundu." Biliyorsun, davayı susarak kazanamayız." Roseanne gülerek başını salladı.
" Haklısın, sadece nereden başlayacağımı kestiremiyorum." Jungkook siyah kumaş pantolonun sardığı bacaklarını üst üste atarken yanağını eline yasladı.
" Karşı tarafın davadan haberi var mı?" Roseanne sessiz kalarak başını aşağı-yukarı salladı.
" Peki onaylamayacağından emin misin?"
" Eminim, yani artık bittiğini söylediğimde gitmemi istemedi. Hala mesaj atıyor ve arıyor. Kapıma bile geldi. Eğer onu tanıdıysam, vazgeçmeyecektir. Tanıdığımdan emin değilim ama." Jungkook kısık sesle söylenmiş son cümleye karşı kaşlarını kaldırdı.
" Bana ayrılma sebebini söylemen gerekiyor bir de, ayrıntılarını son alacağım." Roseanne derin bir nefes verdi.
" Hukukta ne diyorlar bilmiyorum, ihanet?" Jungkook'un yüzünde buruk bir gülümse oluştu ve başını salladı.
" İyi misin peki?" Roseanne beklemediği soru karşısında yutkundu.
" Hayat, devam ediyor. Ortalama diyelim." Omuz silkti.
Jungkook dirseklerini bacağına yaslayarak öne eğildi.
" İyi olmak zorunda olduğunu bilmelisin. Dışardan çok güçlü gözüktüğünü ve güçlü olman gerektiğini biliyorsun. Ama yanımdayken rol yapma Roseanne, müvekkillerimin daima bana saydam olmasını isterim." Kısaca onayladı. Konuşmaktan oldukça kaçınıyordu.
" Attığı mesajları, görebilir miyim?" Karşı çıkacaktı ama şu saydamlık meselesi aklına gelince telefonunu çantasından çıkarıp mesajlara girdi ve Jungkook'a uzattı.
Jungkook mesajları mimiklerini değiştirerek okuduktan sonra yüzündeki sırıtmayla beraber telefonu Roseanne'ye geri verdi.
" Aslında mesajlara bakmama gerek yoktu, sadece merak ettim." Roseanne'nin ağzı şaşkınca açıldı ve kaşları çatıldı. Beladan kurtulmaya çalışırken, daha büyük bir belaya kapılmış gibi hissediyordu.
...
Düzenlenmedi, iyi geceler♥️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
moral of the story | rosékook ✓
Fanfiction•tamamlandı•Yanlış bir adamla, yanlış bir zamanda yaşadıklarına; onu doğru adamla, doğru zamanda karşılaştırdığı için minnettardı.