13

269 12 10
                                    

Ertesi gün Emma için iç sıkıcı bir gün oldu. Etrafında ne varsa, eşyanın üzerinde hayal meyal dalgalanan kara bir havaya bürünmüş gibiydi; ruhunun uçurumuna dalan keder, ıssız şatolara dolan kış rüzgârı gibi, hazin ulumalarla doluyordu. Hani bir daha geri gelmeyecek şeylere hülyamızın bir kapılması vardır, hani her olup bitmiş işten sonra bizi saran bir yorgunluk, alıştığımız her hareketin durmasından, devamlı bir titreşimin kesilivermesinden doğan bir ıstırap vardır, o gün Emma işte o hale uğramıştı.

  Vaubyessard'dan dönüp de kafasının içinde kadril kasırgaları uğuldadığı günlerde olduğu gibi, yine gamlı bir durgunluğa, uyuşuk bir yeise tutulmuştu. Léon şimdi ona daha uzun boylu, daha güzel, daha şirin, daha hayalleşmiş görünüyordu. Ondan ayrılmış olmasına rağmen, bırakıp gitmemişti, hâlâ oradaydı, evin duvarlarında hâlâ onun gölgesi vardı. Emma, onun yürümüş olduğu bu halılardan, onun oturmuş olduğu şu boş iskemlelerden, koltuklardan gözünü ayıramıyordu. Irmak hâlâ akıyor, küçük dalgalarını kaygan sahil boyunca sürüp duruyordu. Oralarda, yosun tutmuş çakıllar üzerinde kaç defa beraberce gezip suların şırıltısını, şimdi duyduğu şırıltıyı dinlemişlerdi!.. Ne güzel güneşli günler görmüşlerdi!.. Öğleden sonra, bahçenin bir köşesinde, gölgelikte oturup, baş başa ne tatlı anlar geçirmişlerdi!.. O, kuru çubuklardan yapılmış bir iskemleye ilişir, başı açık yüksek sesle kitap okurdu; kırdan esen serin rüzgâr sayfaları hışırdatır, kameriyenin latinçiçeklerini titretirdi. Ah! Hayatının biricik büyüsü, yegâne saadet ümidi olan o adam gidivermişti!.. Emma ne yapmıştı da bahtiyarlığı, önüne geldiği zaman yakalayıvermemişti?.. O, kaçmaya kalkınca niçin iki eli ile, iki dizi ile ona sarılmamıştı?.. Emma, Léon'u sevmediğine dövündü; onun dudaklarına susadı. Koşup onun yanına gitmek, kollarına atılmak, "Ben geldim, ben seninim!.." demek için içi titriyordu. Fakat böyle bir hareketin güçlüğünü düşünüp onu göze alamaması, arzularına bir de esef katarak onları bir kat daha şiddetlendiriyordu.

  O günden sonra Léon'un hatırası, Emma'yı saran can sıkıntısının merkezi oldu; bu hatıra, o üzüntünün ortasında, yolcuların bir Rus stepinde unuttukları ateşten daha çok parlıyordu. Emma ona doğru atılıyor, ona sığınıp büzülüyor, sönmek üzere olan o ateşi usulca karıştırıyor, etrafında onu daha ziyade canlandırabilecek şeyler arıyordu; eline derhal geçen fırsatlar gibi en uzak hatıraları, gerçekten başına gelenler gibi ancak hayalinde geçenleri, nefsinin tatmin edilmeden dağılan arzularını, rüzgâra kapılmış birer kuru dal gibi kırılan saadet tasavvurlarını, kısır faziletini, düşmüş ümitlerini, kocalı bir kadın olmak boyunduruğunu, her şeyi topluyor, kederini kızıştırmak için hepsinden faydalanıyordu.

  Yığın belki kendiliğinden tükendiği, belki de pek büyük olduğu için gitgide alevler yatıştı. Aşk, ayrılıkla yavaş yavaş söndü, alışıklık kederi yavaş yavaş boğdu, soluk semasına al bir renk vermiş olan yangın parıltısı perde perde kararıp kayboluverdi. Gerçi şuurunu kaplayan uyuşukluğun tesiriyle, kocasına karşı duyduğu iğrenme hislerini ruhunun aşkına doğru bir atılışı, kinin açtığı yakıcı yaraları şefkat ateşinin tekrar canlanması sandığı da oluyordu; fakat fırtına esmekte devam ettiği, sevda yanıp kül olduğu, hiçbir yardım gelmediği, hiçbir güneş doğmadığı için her tarafı büsbütün gece kapladı ve Emma, içine işleyen müthiş bir soğuk içinde kendini kaybetmişe döndü.

  Tostes'taki kötü günler yine baş gösterdi. Emma şimdi kendisini eskisinden de mutsuz buluyordu, çünkü artık kederin ne olduğunu öğrenmiş, ondan hiç, hiç kurtulamayacağını anlamıştı.

  Bu kadar büyük fedakârlıklara katlanmış bir kadın, gönlünün çektiği ufak tefek şeylerden de mi kaçınsın?.. Bir gotik dua iskemlesi aldı, tırnaklarını temizlemek için bir ay içinde on dört franklık limon harcadı; Rouen'a yazıp mavi kaşmirden bir fistan getirtti; Lheureux'nün dükkânına gidip hamaylıların en güzelini aldı; bunu sabahlığının üzerinden beline bağlar, panjurları kapatır, eline bir kitap alır, o kıyafetle bir kanepeye uzanıp yatardı.

Madam BovaryWhere stories live. Discover now