Bölüm 1

300 90 108
                                    

Gürültülü bir ses duyunca irkildi. O kadar ki yüksek sesle müzik dinlediği halde duymuştu sesi. Nereden gelmişti bu ses, evin içinden mi?

Anlayamamıştı, içini aniden bir korku kapladı. Sesin kaynağını bulmalıydı, başka türlü rahat edemezdi. Ayağa kalkıp parmak uçlarında yürüyerek bulunduğu kattaki odaları kontrol etti. Görünüşe göre ters giden bir şey yoktu fakat tam olarak rahatladığı söylenemezdi. Alt kattaki odaları kontrol etmek için ahşap merdivenlerden aşağı indi. Bu katta banyo, oturma odası ve bir de mutfak vardı. Göze çarpan bir tuhaflık olmadığını düşünürken, mutfağa girdiğinde gördüğü manzara karşısında göz bebekleri büyümüş, olduğu yerde kalakalmıştı. Mutfağı bahçeye bağlayan cam kapı paramparça olmuştu.

"Hassiktir! Ne olmuş burada?" dedi bir anda. Yaşadığı şaşkınlık karşısında sesli düşünmeye başlamıştı. Koskoca cam kendi kendine kırılacak değildi ya. Nedenini anlamak için kapıya doğru adım atmaya hazırlanıyordu ki, arkasından uzanan siyah eldivenli bir el genç kızı kendine doğru çekip ağzını sıkıca kapattı. Bir an için korkudan bayılacak gibi olduğunu hissetti, kalbinin her atışı hoparlörden çıkıyormuşçasına vücudunda yankılanıyordu.

Ne istiyorsun benden, bırak beni, diye haykırmak istedi ama nefes bile alamıyordu. Debelenmeye başladığında nihayet elin sahibi konuşmaya başladı.

"İyi dinle beni sürtük, elimi ağzından çektiğimde sesini çıkarmayacaksın. Eğer söylediklerim dışında doğaçlama bir şey yaparsan ölüm biletini kesmiş olursun," dedi.

Genç kızın vücudunda salgılanan adrenalin daha da artmıştı. Ağzı serbest kalınca bir anlığına bağırıp yardım çağırmak istedi. Peki birileri onu duyup gelir miydi? Ya da o birileri gelene kadar hayatta kalmayı başarabilir miydi? Hayır bunu göze alamazdı uslu kızı oynamalıydı, belki de bu şekilde canını kurtarabilirdi.
Siyah kumaş eldivenle kaplı elin yavaşça gevşediğini hissetti, artık rahatça nefes alabiliyordu. Arkasını döndüğünde eldivenleri, maskesi, fötr şapkası, iki beden büyük pardösüsü, dar pantolonu ve kısa botlarıyla tamamen siyaha bürünmüş bir insanla karşılaştı. Bir tür robot gibiydi, tek yaşam belirtisi maskenin ardından bakan bir çift kahverengi gözdü. Genç kız korku içinde bakarken, yabancı adam, bileğinde bağlı olan bir kumaşı çözdü ve ne olduğunu anlayamadan kızın ağzını tek hamlede bağladı. Zavallı kız, ağzı serbest kaldığında çığlık atmamış olmanın verdiği pişmanlıkla ağlamaya başladı.

Ne olacak şimdi, ne yapacaktı bana? diye düşünürken yabancının sesi duyuldu.

"Beni odana götür," dedi görünüşüne pek de uymayan tiz sesiyle.
Gözyaşları yanaklarından damla damla süzülen kız, korkuyor ve tüm bunların nedenini merak ediyordu. Ayakları kendini geri çekse de söyleneni yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Eğer yapmazsa her şey bir anda son bulabilirdi. Yavaş yavaş ahşap merdivenleri tırmanmaya başladığında yabancı kolunu sıkıca kavramıştı. Merdivenlerin sonuna geldiğinde kızın bacakları korkudan zangır zangır titriyordu. Sağdaki beyaz kapılı odaya girdiklerinde
"Yatağa yat," dedi yabancı.
Bu cümle karşısında şaşıran kız boş gözlerle yatağa ve yabancıya bakıyordu. Sinirlenen yabancı hırçın bir şekilde bağırdı.
"Yat dedim şu lanet olası yatağa, hemen."
Dediklerini yapmak zorundaydı elinden bir şey gelmezdi. Günün herhangi bir saatinde severek yattığı mor başlıklı ahşap yatağa şimdi istemeyerek tedirgin bir şekilde uzandı. Yabancı, kıyafetleri gibi siyah olan çantasından çıkardığı kalınca bir iple kızın kollarını ve bacaklarını yatağın ahşap köşelerine bağladı. Kızın hıçkırıkları ağzı bağlı olmasına rağmen duyulmaya başlamıştı ki yabancı tekrar konuşmaya başladı.

"Kendimi tanıtmayı unuttum değil mi? Gece. Evet geceleri avlanmayı sevdiğim için kendime Gece diyorum. Bu gece de seni avlamak istedim, şansına küs," diyerek alaycı bir gülüş attı.

Tekrar çantasını karıştırmaya başlamıştı. Büyükçe bir şırınga, elastik bandaj, büyük boş bir şişe, bir parça pamuk ve küçük cam bir şişe çıkardı. Elastik bandajı kızın beyaz tenli, cılız koluna bağlarken bir yandan alaycı ses tonuyla konuşuyordu.
"Gözünü korkutmasın sadece 500 miligramlık bir şırınga."

Küçük şişedeki batikondan pamuğa döküp dirseğinin iç kısmını sterilize ettikten sonra bir vampir gibi kanını emmeye başladı, tek farkı ise şırınga kullanmasıydı.
"Imm.. Genç ve taze kan... Hepsini almayacağım, merak etme bana 2,5 litre yeter. Ha, bu arada insan vücudunda yaklaşık 5 litre kan olduğunu ve 1 litresini kaybettiğimizde hayatı tehlike oluştuğunu, benim senden alacak olduğum 2,5 litreden sonra öleceğini söylemiş miydim?" diye sordu.

Cevap beklemediği her halinden belliydi.Çekmiş olduğu kanı siyah kapaklı şeffaf plastik şişeye boşalttıktan sonra şırıngayı tekrar batırdı. Deniz mavisi gözlerinden yaşlar süzülmeye devam ederken, kızın gözlerindeki korku yerini acıya bırakmıştı.

Şırınga ikinci kez sıcak kanla dolduğunda, kızın gözlerinde artık ne korku ne de acı ifadesi kalmamıştı boş gözlerle Gece'ye bakmaktaydı. Kızın gözünde bir canavardan farkı olmayan Gece, avının ölümünü izlemekten zevk alarak şırıngayı üçüncü kez sapladı.

Kafasını iki yana sallayarak "Beklediğimden daha dirençsiz çıktın, en fazla 10 dakikan kaldı," diyerek tuhaf sesiyle tiksindirici bir kahkaha patlattı.
Parlak kırmızı kanla dolan şırıngayı şişeye boşalttıktan sonra dördüncü ve muhtemelen son hamlesini yaptı. 500 miligramlık şırınga dolmak üzereyken kızın gözleri artık tamamen kapanmıştı. İnce bileğini eline alarak nabzını yokladı fakat kalbi durmuştu, hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Böylelikle Gece'nin de işi bitmiş bulunmaktaydı, kızı yatağa bağladığı ipleri ve ağzındaki kumaşı çözerek çantasına attı. Son kez etraflıca bakındı, kendini ele verecek bir iz bırakmadığına emin olunca arkasına bile bakmadan çıkıp gitti.

Ardında sadece kırık bir cam kapı ve cansız bir beden kalmıştı.

23 'Yirmi Üç'Where stories live. Discover now