Bölüm 5

54 16 22
                                    

Bazı nedenlerden dolayı yazmayı bırakmıştım fakat sahalara geri döndüm. Kısa ama heyecanlı bir bölümle karşınızdayım. Beğenmeniz dileğiyle. İyi okumalar.

İthaf dopeordie

Elimdeki feneri Deniz'e yönelttiğimde küçük bir çocuk edasıyla sırıttığını gördüm. Merdivenlerin kenarında duran metal kovaları devirmişti. Her yer darmadağın olmuştu, üstelik kalbimizi de yerinden çıkarmıştı.
Bartu ağzının içinde mırıldanıyordu.

"Bu kızın arabada kalmasını söylemiştim."

Ortamdaki gerginliği yatıştırmak adına, "Tamam sakin oluyoruz, Deniz'ciğim daha dikkatli lütfen."

"Görmedim, özür dilerim," dedi mahcup bir ifadeyle. Fenerin ışığını dikkatlice etrafta dolaştırdım. Tuhaf gelen bir şey yoktu. İkinci kata ilerlemeye başladık. Umudumuzu yitiriyorduk. Çünkü bu katta da herhangi bir şey yoktu.

Sağımızda çatı katına açıldığını düşündüğüm bakır rengi metal bir kapı vardı. Bartu tedirgin bir şekilde ilerleyerek kapıyı araladı. Ben de fener ile içeriyi aydınlatıyordum. Bartu korkmanın faydası olmadığını anlamış olacak ki ani bir hareketle içeri daldı. Arkasından ben ve Deniz de içeri girdik. Burası da boştu.

Heyecanımız, umudumuz boşa gitmişti. Kandırılmışlık hissiyle sinirden duvarı yumruklarken buldum kendimi. Oyun oynamıştı bizimle ve biz de buna inanmıştık. Konuşmalarımızı dinlediği son mesajından belliydi. Boşa kürek çekiyorduk. Küfürler yağdırarak merdivenleri inmeye başlayan Bartu'nun peşine takıldık.

Binadan dışarı çıktığımızda gözlerimin zifiri karanlığa alışması zaman aldı. Şükürler olsun ki, anahtardaki kilit açma tuşuna basınca arabanın farları anlık olarak yanıyordu. Hepimiz gelirken oturduğumuz yerlere geçtik. Bartu'da kalacağım için Deniz'i eve bırakmam gerekiyordu. Deniz'in evine doğru yola koyulduk.

"Uraz, eğer katille ilgili başka bir iz bulursan bana da haber verir misin?" diye sordu Deniz.

Cevap vermeme fırsat vermeden Bartu bağırmaya başladı.

"Neden sana haber verelim, kimsin sen? Ne işe yarar sana haber vermemiz?" Anlaşılan o ki, kandırılmak bir tek bana koymamıştı. Sinirini Deniz'den çıkartmak istercesine bağırıyordu.

"Bartu sakin olur musun lütfen, onun ne suçu var?"

"Her şeye burnunu sokmasın! Bu iş onun boyunu aşar."

"Sinirlerin bozulmuş Bartu. Sus, sus ki pişman olacağın bir şey yapma."

"Pişman olmak mı? Neden pişman olacakmışım? Bu kıza sesimi yükselttiğim için mi?"

Deniz de konuşmaya katılmıştı.
"Tamam beyler, benim yüzümden tartışmayın. Şu an birbirinize ihtiyacınız var. Beni çağırmanız gerekmez elbette. Sadece bir faydam dokunur diye demiştim. Konuyu kapatalım en iyisi." diyerek olaya noktayı koymuştu.

Kimseden ses çıkmadı. Deniz'in evine gelmiştik. Kısık bir sesle "Görüşürüz," diyerek arabadan indi.

Gözden kaybolana dek bekledim. Bartu oflayıp puflamaya başladı. Geldiğimiz yolu geri dönerek Bartu'nun evine yöneldik.
Ona mesajdan bahsetmeyi düşünüyordum. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

"Bugün Deniz'le bir kafede oturuyorduk. Deniz'e katilin bize mesaj gönderdiğinden bahsettim. Üstüne tekrar mesaj geldi. Yabancılara ondan bahsetmemeliymişim."

"Nasıl yani, bizi mi dinliyormuş?"

"Öyle görünüyor. Belki de telefonlardan kurtulmalıyız."

"Belki mi? Kurtulmalıyız, hem de hemen. Telefonunu ver."

Dediğini yapıp telefonumu uzattım. Sim kartı çıkarıp telefonumu geri verdi. Ardından kendi telefonuna da aynı işlemi yaptı. Bense boş gözlerle dikiz aynasından onu izliyordum.
"Harika! Peki şimdi nasıl haberleşeceğiz, posta güverciniyle mi?" diye sordum kinayeli bir şekilde.

"Yarın sabah bir şeyler ayarlarım merak etme. Bizi dinlemesin yeter."

"İyi de ya sadece telefondan dinlemiyorsa? Evlerimize de girdi bu herif, dinleme cihazı yerleştirmiş olamaz mı?"

"Senden mantıklı şeyler duymanın kötü olacağını tahmin etmezdim Uraz. Kahretsin ki haklısın. Eve gidince her yeri didik didik aramamız gerekecek."

"Ben hep mantıklı konuşurum zaten. Saçmalayan sensin unuttun mu?" dedim gözlerimi devirerek ve devam ettim. "Dinleme cihazı varsa bile büyük bir şey olduğunu sanmıyorum. Bulmamız uzun sürer. Çok yorgunum, yarın sabah ararız. Eve gidince hiç konuşmadan yatalım daha iyi."

"Bende yorgunum. Anlaştık, ortak."

Eve varmıştık. Arabadan inip koşar adımlarla eve çıktık. Son enerjimizi de bu şekilde harcamıştık. Aç olduğumu hissediyordum ama yemek yiyecek halim yoktu. Bartu'nun dolabından bulduğum haki yeşili pijamaları üstüme geçirerek kendimi uykunun kollarına bırakmam uzun sürmedi.

***

Üzerime gelen belli belirsiz karaltı ürkütüyordu beni. Vücudum karıncalanmaya başlamış, damarlarımdaki tüm kan boşalıyor gibiydi. Kendimden geçmiştim. Ne oluyordu bana? Nefes alamıyordum. Böyle bir şey miydi? Ölüyor muydum?

Du hast das Ende der veröffentlichten Teile erreicht.

⏰ Letzte Aktualisierung: Sep 14, 2019 ⏰

Füge diese Geschichte zu deiner Bibliothek hinzu, um über neue Kapitel informiert zu werden!

23 'Yirmi Üç'Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt