KARŞILAŞMA

849 33 4
                                    

Multimedia: Görkem Korkmaz

Elbette başarmıştım. Bu kadar basit olmasını beklemesem de bunu yapabilmiştim. Allah'ım! İlk defa umutsuz vaka gibi görünen bir haltı gereğinden fazlasıyla yerine getirmiştim.

Erdal Hoca tek seferde izin verdi. Parçamı çok beğendiğini söyledi. Sınıftan çıkarken Selçuk peşimden gelmek istedi ancak ellerinden öptüğüm Erdal Hocam izin vermemişti. Onu yanımda getirip kendimle beraber rezil etmek istemiyorum. Hatta o herifi görünce yumruk patlatması bile olası bir hareketti.

Çantamdan telefon kartımı çıkardım ve geleceğimi haber vermek için, kendi numaranı aradım. Saat 12.47, evde olmam için tam bir saat elli üç dakika zamanım vardı.

Telefon açıldığında, "Alo," diyen ilk taraf ben oldum. "Ben geliyorum şimdi. Telefonumu alacağım," dedim.

"Bekliyorum," deyip aniden kapattı. Elimdeki mavi uzun telefona öylece bakakaldım. Kendime geldiğimde, fazla vakit kaybetmeden telefonu yuvasına yerleştirdim ve Acıbadem'e doğru giden minibüsü beklemeye başladım. Çok şanslıydım ki o da çok bekletmeden gelmişti.

Kısa bir yolculuktan sonra minibüsten indiğimde, temiz havayı ciğerlerime kadar çektim. Minibüsteki ter kokuları midemi çok bulandırmıştı.

Şimdi, dediği gibi Yılmaz Tasarım'ı soracaktım. Herkes bildiğine göre tek bir kişiye sormam yetecekti. Elinde poşetleri olan bir kadını durdurdum.

"Yılmaz Tasarım, nerede? Biliyor musunuz?" dediğimde kafasını iki yana sallayarak hızla gitti.

Bu sefer sanşlı değildim. Bilmeyen birine rastladım çünkü. Başka bir adamı durdurup aynı soruyu ona da sordum. Ama, "Hayır," demekten başka hiçbir şey yapmadı. Bir kaç kişiye daha sorduğumda cevap farklı olmayınca korkmaya başladım. Bu adam benimle oyun mu oynuyordu? Yanlış bir adres vermiş olabilir mi?

Sinirle sokakları dolaştım ve bir telefon kulübesi aramaya başladım. Burayı hiç bilmediğim için sokakları karıştırabiliyordum. Hatta aynı sokağa beş defa girmiş de olabilirim. Çünkü her defasında 'Dönerci' ile karşılaşıyordum. Sürekli onunla karşılaştığıma göre bu bana bir işaret olabilir.

"Abi, telefon kulübesi var mı buralarda?" dediğimde bana döndü. Eliyle geldiğim yeri işaret ederek, "Şurda bir cadde var, sağa doğru biraz yürü göreceksin," dediğinde teşekkür ettim ve vakit kaybetmeden verdiği yol tarifine uymaya başladım. Ve buldum!

Çantamdan tekrar kartı çıkarıp taktım ve numaramı çevirdim. Telefon açıldığında hiçbir şekilde konuşmasına izin vermedim.

"Sen beni ne sanıyorsun? Böyle kandırarak seninle oyun oynayacağımı sanıyorsun pislik herif? Hiç bilmediğim bir yere gelmemi sağlayarak kaybolamı mı istiyorsun? Ne istiyorsun? Ayağına bile geldim ama beni kandırdın! Senin o değersiz gördüğün telefonumu değerli gördüğüm için geldim! Saatlerdir Mecnun gibi geziyorum 'Yılmaz Tasarım nerede?' diye. Sırf o telefon için! Ama sen benimle kalkmış dalga geçiyorsun ya!" dediğimde gözlerim dolmuştu. Burnumu çektiğimde artık onun konuşmalarını duydum.

"Korkmaz Tasarlama, dediğimi hatırlıyorum. Yanlış mıyım? Ben seni kandırmadım! Sen kendini kandırmışsın görünüşe göre," dediğinde kafama büyük bir darbe yedim. Bir süre sessizce durdum. Ama benim huyum yanlış anladığım için oturup ağlamak değil. Aksine, kahkaha atmak!

Birden sıkı bir kahkaha patlatırken kendime gülüyordum. Yılmaz ve Korkmaz. Karıştırılabilir. Karıştıran bensem eğer.

"Harbi mi?" diye sordum güçlükle hala gülmeye devam ederken.

PİYANİSTWhere stories live. Discover now