Acı

160 15 29
                                    

"Acı, zehirli sarmaşık gibi etrafımızı sarar."

Dünya bir şekilde kısır döngünün etrafında dönüyor. Bir şekilde tarih tekerrür ediyor.
Acı insanoğlunun hayatında baş köşeye oturduğunda zaman geçmek bilmezdi.
Derya kendine geldiğinde bir müddet neler olduğunu algılayamadı. Daha sonra gözünün önüne uzun boylu, siyah düz saçlı, yeşil gözlü asker gelince çığlık atarak yattığı yerden kalktı. Ani kalkışı ile kolundaki serum çıktı. Genç kadının sesini duyan hemşire odaya girdi.

Hemşire uzun boylu, siyah düz saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Hemşire, Derya'nın kolundan tuttu. Sakin olmasını söylüyordu ama Derya dünya ile bağlantısını kopartmış gibiydi. Hemşireyi duymuyordu. Sadece çığlık atıyordu.
Dilan Hanım, Derya'nın yanına geldi. Derya'yı kollarının arasına aldı. Saçlarını öptü. Derya'nın uzun kıvırcık kumral saçları darmadağın olmuştu.

Turan Timi menzillerine geçtiler. Karanlığı fırsat bilen teröristler, askerleri pusuya düşürmüşlerdi. Elebaşları olan uzun boylu, su yeşili gözleri kin ve öfkeyle harmanlanmış, civciv sarısı saçları sırtına kadar gelen kadın terörist, askerlerin telsizine sızdı.

"Asker oradasın?" Sesi soru sorar gibi çıkmıştı. Kadir Astsubay telsizi Hazar Yüzbaşına verdi. Hazar Yüzbaşı içindeki öfkeyi saklama gereği duymadan konuştu.

"Söyle kanı bozuk ne istiyorsun?" Hazar Yüzbaşının sesindeki öfkeyi fark eden ismi Xece olan teröristlerin elebaşı olan kadın, Hazar Yüzbaşı'nı sinir etmeye yemin etmiş gibiydi.

"Söylesene Komutan, asker öldü mü?" diye sordu. Xece'nin amacı 'Türk Askeri Irak'ın Kuzeyinde kan döktü' diye ortalığı karıştırmaktı.

Ameliyathaneye alınan Emir Yarbay tüm müdahalelere rağmen hayata tutunamadı.
Öykü Astsubay ve Selim Teğmen hastane koridorunda bir o tarafa, bir bu tarafa yürüyorlardı. Selim Teğmen ellerini ipek gibi yumuşak olan sarı saçlarından geçirdi.
Öykü Astsubay gözlerinin önüne gelen kızıl saçlarını geriye doğru attı. Mavi ele karışımı gözleri içine geçmişti.

Kalbine saplanan ağrı ile başını yatağın başlığına dayayan Derya derin derin nefesler almaya başladı. Annesinden sonra, Mirza'da gitmişti. Derya nasıl tepki vermesi gerektiğini bilemez hale gelmişti.
Dilan Hanım yaşlılığın simgesi olan buruşan ellerini Derya'nın yüzüne getirdi. Anne şefkati ile Derya'nın yüzünü okşadı.

"Canım daha önce hissetmediğim kadar çok yanıyor. Yüreğime kor ateşler düştü. Ölmeden mezara girmişim gibi hissediyorum. Ben şimdi nasıl alışacağım Mirza'nın yokluğuna." Derya'nın hissettiği acı dışa yansımıştı. Bu zamana kadar içine gömdüğü vaveylalar gün yüzüne çıkmıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.

"Acı zehirli sarmaşıklar gibi etrafımızı sarar. Bizde kaderimize razı gelip olacakları bekleriz. Ben bugün kurumuş yaprak gibi oradan oraya savruldum. " Dilan Hanım yaşlı gözlerle gelinini dinledi. Derya, annesinin söylediği bir sözü hatırladı.

"Kurtuluş varış değildir," demişti bir keresinde annesi.

"Şunu unutma biz ölmeyiz. Şehit oluruz. Sizin kalleşce sıktığınız kurşunlar onu en yüce mertebeye götürdü. Ama sen ve senin gibiler bunu anlamaz. Çünkü sizin beyniniz algılamaz." Xece, Hazar'ı sinirlendirmek isterken, kendisi sinirlenmişti.

"Asker bu beylik laflar bana işlemez. Biliyor musun, o askeri, ben öldürdüm. Tam kalbine sıktım. Hani uzun boylu, gecenin karanlığına rağmen ışık gibi parlayan mavi gözlü askerden bahsediyorum." Xece sinirlensen de belli etmedi. Zaten duygularını saklamakta ustaydı.

Vatan-ı AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin