(1)

24.3K 1K 160
                                    

MAHİR'İN AĞZINDAN

"Mahir.. Mahir, beni duyuyor musun?"

Derinden duyduğum seslerle gözlerimi açmaya çalışıyordum ama gözlerimdeki ağırlık engel oluyordu açmama.

Gözlerimi zoraki araladığımda bulanık bir görüntüyle karşılaştım. Görüntü yavaş yavaş netleşirken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Gözlerimi yumup tekrar açtığımda başımda duran iki doktor gördüm. Hastane odasıydı burası. Benim ne işim vardı burda? En son neredeydim? Kafam öyle bulanıktı ki bir türlü toparlayamıyordum aklımı.

En son okuldaydım. Dersim bitmişti ve eve dönmek için durağa doğru yürüyordum. Sonra.. sonra karşıdan hızla gelen bir araba hatırladım. Zihnimde son kalan şey, hızla bana çarpan arabanın bedenimde bıraktığı acıydı.

Fakat şu an hiçbir yerim acımıyordu. Parmak ucuma takılı bir aletin sıkışını hissedebiliyordum.

"Ne oldu bana?" Sözlerini zoraki mırıldandım.

"Mahir, şu an hastanedesin. Trafik kazası geçirdin. İki gündür yoğun bakımda uyutuyorduk seni. Şu an gayet iyi durumdasın."

Doktorun konuşmasına cevap verecek gücü bile bulamıyordum kendimde. Tüm bedenim tutulmuştu sanki.

Gün içinde yoğun bakım ünitesinden çıkarıp normal odaya almışlardı beni. Sonradan öğrendiğim kadarıyla araba, bacağımı ezdiği için bacağımdan ameliyat olmuştum. Bacağım ve başım sargılıydı.

Aradan geçen birkaç günde ailem, sevdiklerim hep yanımdaydı. Fakat tuhaf olan bir şey vardı. İyileştiğim için mutlu olması gereken ailemde tuhaflık vardı. Annemin gözleri nemliydi sürekli. Dokunsalar ağlayacak gibiydi.

Babam ilgisizdi bize karşı. Yanımda bile fazla kalmamıştı. On gündür annem ve Şeyma ablam çekmişti kahrımı. Bir de kardeşim Hasret vardı. Babamın kopyası. Babam kadar ilgisiz, ruhsuz ve bencil.

Kendimi iyi hissediyordum. Tek sorunum, sargıda olan bacaklarımdı. Henüz hissetmiyordum bacaklarımı. Sanki bacaklarım bende değildi.

Doktorlar gelip sargıyı açarak pansuman yaptıkları halde hissizdi bacaklarım. Kımıldatmaya çalışıyordum fakat bacaklarım bana ait değildi.

"Neden bacaklarımı hissetmiyorum? Ne zaman iyileşeceğim?"

"Ağır bir ameliyat geçirdiniz. Verdiğimiz ilaçlar, bacaklarınızın hareketini engelliyor. Şu an için hareket ettirmeniz zarar verir bacağınıza. Kendinizi zorlamayın."

Sürekli aynı şeyleri duymaktan sıkılmıştım. On gündür hastanedeydim ve yatağa bağımlı kalmaktan sıkılmıştım. İhtiyaçlarımı başkalarının yardımıyla sağlamaktan utanıyordum artık. Ayağa kalkmak istiyordum bir an önce.

Doktorum, durumumun iyiye gittiğini söylüyordu. Ertesi gün taburcu olacaktım nihayet. Durumum iyi olduğuna göre artık bacağımdaki hissizlik geçecekti.

Doktorum odama girdiğinde yanında başka bir doktor ve annem de vardı. Güzel bir şeyler duymak istiyordum artık. Fakat doktorların yüz ifadesi pek iyi değildi.

"Bacaklarım ne zaman iyileşecek? Artık hissizliği geçecek mi? Yürümek istiyorum artık. En azından hissetmek istiyorum."

"Mahir, ağır bir kaza geçirdin. Hayatta kaldığın için şükretmelisin. Bu ağır kazadan sonra bu kadar çabuk toparlanmak kolay değildi."

"İyileştim mi tamamen? Bacağım ne zaman düzelecek?"

"Tabi bu ağır kaza, vücudunda bazı hasarlar bıraktı. Ama bu bile mucize."

"Doktor bey, açık konuşur musunuz. Ne hasarı?"

"Bacağındaki hasar kalıcı. Beyne giden sinirler zedelendiği için bacağını hissetmiyorsun. Tekrar yürüyebilmen için uzun bir tedavi süreci bekliyor seni. Bir dizi ameliyat ve fizik tedavisi."

İşte o gün hayatımın dönüm noktası olmuştu. Artık her şey bitmişti benim için. Yaşamanın bir anlamı kalmamıştı artık.

Mahir ölmüştü. O neşeli, hayat dolu Mahir'den geriye bir ceset kalmıştı. Ne için yaşadığını bilmeyen bir beden. Hayata tutunmak için hiçbir sebebim yoktu.

FATMA'NIN AĞZINDAN

"Yapma baba ne olur. Vurma yeter."

"Ben sana demedim mi bir daha annene karşı gelmeyeceksin diye. Sokak fahişesi mi olacaksın başımıza?"

"Ben bir şey yapmadım baba."

Babamın acımasız darbeleri ard arda bedenime inerken daha fazla yaşatmaya gücüm kalmamıştı. Artık sessizce Allah'a yalvarmaya başladım.

"Allah'ım benim de canımı al. Annemi kurtardığın gibi beni de kurtar Allah'ım. Dayanamıyorum artık."

Tek suçum, kapıda arkadaşımla oturup dertleşmekti. Annem öldükten sonra derdimi dinleyen tek dostum kalmıştı. Onu da çok görüyorlardı bana.

Bu günüm de diğer günlerimden farksızdı. Üvey annemin emriyle bütün evi temizleyip yemekleri hazırladıktan sonra çöpü dökmek için kapıya çıkmıştım. Üvey annemin bağırmasıyla eve koştuğumda evi yanık yemek kokusu sarmıştı. Oysaki ocağı söndürdüğüme emindim. Yediğim dayağın sebebi ise yanan yemekti.

Babam dediğim adam, annemin katiliydi. Ama kimse sormamıştı hesabını. En son yediği dayakla karnındaki bebeği düşürmüş, kendisi de daha fazla dayanamamıştı. Kayıtlara iç kanama olarak geçmişti. Sebebi ise merdivenden düşmek olarak gösterilmişti. Kimse sormamıştı annemin bembeyaz tenindeki morlukların sebebini.

Aradan birkaç ay geçmeden evlenmişti babam. Hayatımda daha kötü ne olabilir derken bir de üvey anne ve üvey abi gelmişti başıma.

Hayatım artık üvey annemin ellerine kalmıştı. Babam, anneme yaptığını yapamıyordu ona. Onu kollayan bir oğlu vardı.

Ben evin tek kızıydım. İki abim de şehirde okuyordu. Zamanla şehre alışıp orda bir hayat kurmuşlardı kendilerine. Hem çalışıp hem okuyorlardı. Ne kadar ısrar etsem de beni kurtarmamışlardı bu cehennemden.

Hayatım sadece babamın işkencesi ve üvey annemin zulmünden ibaret değildi. Utancımdan kimselere anlatamadığım, üvey abimin tacizleri de hayatımı iyice cehenneme çevirmişti.

Henüz on iki yaşında yaşamaktan bıkmıştım. Tek istediğim şey ölmekti artık. Her gece başımı yastığa koyduğumda bir daha uyanmamak ümidiyle ağlayarak uyuyordum.

Bölüm sonu..

Selam canlar. Yepyeni bir hikayeyle karşınızdayım. Bu hikayem kısa bir hikaye olacak. Diğer hikayemi yazmak için sabırsızlanıyorum.

İlk yorumları merak ediyorum. Düşüncelerinizi ve isteklerinizi paylaşmanızı rica ediyorum. Sonraki bölümde görüşmek üzere..

DİĞER YARIMWhere stories live. Discover now